Thursday, March 29, 2007

AMANINNN


Saat 12,30 da sunumum var. En az 100 iş arkadaşıma GO yu anlatacağım. Çokk heyecanlıyııımm.. Bırrrr..

Wish me luck :))

(Biz küçükken böyle bir dizi vardı yaa :))

Tuesday, March 20, 2007

Talisman'ın Mutfakla İmtihanı


Vega dinleyerek yazıyorum yazımı.. "Gözlerinden sızan karanlıklar- Umrumda değil, Ne şimdi, ne sonra, ne boşluklar- Umrumda değil" diye çığırıyor, Vega nın pek sevdiğim solisti.. Sıkıcı iç bayıcı bir toplantıdan çıktım, bitince ilkokulda birbirini ezerek ve bağrışarak ve deli gibi koşarak okuldan çıkan çocuklar gibi hissettim. Lay loyy lomm..

Hafta sonu daveti çok başarılı geçti :) Ama ben deliler gibi yoruldum hem normalde hareketli biri değilim hem de ilk kez adam gibi 3-5 çeşit yemek pişiriyorum ve aynı gün evi toplayıp, süpürüp siliyorum, baya bir nevrim döndü. Ama çok da zevkliydi. İşi gücü bırakıp domestica ya yerleşebilirim. (Domestica bir ülke, sadece ev işi yapanlar orda oturuyor.) Bu arada tüm Domestica sakinlerine burdan selam gönderiyor, ellerinden öpüyor önlerinde eğiliyorum. Ne zor işmiş yahu ev kadınlığı bir de full time iş yani. Dur durak yok. Kendi işim birden kolay göründü gözüme. Annemin kıymetini anladım bi an :))

Bir de ben 31 yaşındayım ya, bazı konularda öylesine kara cahilim ki, kimse inanmaz, mesela hayatımda ilk kez köfte yaptım, yağa köfteyi ne zaman atacağımı ne çeşit bir şeyde kızartacağımı bile yüz kez telefon açıp anneme ablama sordum. İlk kez şu doğrayıcıyı kullandım. Rondo galiba adı. Benim tanıştığım tek rondo bisküvi olandı daha önce. Ama bu rondoya bayıldım ben, artık en iyi dostum, o nasıl soğanları 2 saniyede parça pinçik ediverdi yahuu. Ben bunu ilk gördüğümde deliler gibi güldüm.. Düşünün mutfakta yanlız bir hatun binbir güçlükle makinayı nasıl çalıştıracağını algılıyor, çalıştırıyor sonra gözler faltaşı, deliler gibi gülmeye başlıyor. Cidden komiktim. :)) Acaip coşturdu beni bu parçalama işi. Sora hemen biber, gene soğan, ıspanak filan doğrayıp her seferinde kahkahalara boğuldum.

Bu arada radyo açıktı ve 80 lerin meşhur parçaları çalıyordu. "Who is that girrl" şarkısı eşliğinde dilim dışarda köfte harcı yoğururken kendi kendime sordum ben de: "Who is that girl?" :) Bu arada bayılırım 80 ler müziğine o da bir güzellik kattı işe hele tıfıl Kylie Minogue ile Jason Danovon un"Sealed with a kiss" şarkısı çıkınca iyice coştum. Yaa Kylie nin seksi bir hatun olup boygöstermeden önceki pek kız çocuğu, pek sevimli hallerini de biliriz biz. :)) Yaşlıyım diye övünen ilk insan olarak geçmek isterim kayıtlara :)

Neyse sonuçta yemekler güzel oldu hele ıspanak salatası rüya gibiydi :) Sadece mercimek köftesi az acı olmuştu ama olsundu. Arkadaşlarım da çok beğendi, ilk kez yaptığıma inanmadılar ehihihi :)

Bu sabah bunu neşeyle anlatırken bir arkadaşım "geç kalmışsın bu şeyler için" deyip beni sinir etti. Niye geç kalmış olayım? Saçma. Hiç böyle düşünemem. Gidip bir üç katlı börek pişireyim kendime geleyim? :)) Bakalım ne kadar sürecek bu hamaratlık.. Hadi hayırlısı :))

"Beniiim küçük sevgiliim" bu da bitiş şarkısı. Mor ve Ötesi' nden :)

Thursday, March 15, 2007

Oblomov Olmayacağım


Son günlerde acaip bir yaşama hamlesi içine girdim. Artık ertelediğim hiçbirşey olmayacak. Daha doğrusu erteleme sebebi tembellik ve atalet olan hiçbir erteleme olmayacak. Basit işlerde bunu sağlamaya çalışıyorum şimdilik. Mesela şirkete bir sunum yapacaktım, tarihi de bana bağlı, Mart sonu demiştim önceden, bana sordular geçerli mi diye, ilk aklıma gelen ertelemek oldu. Neymiş daha fazla çalışır mışım, bahane, asıl sebep o gün gelene kadar biraz daha tasasız, dertsiz gün geçirmek.. Bunu düşünüp ertelemedim ve şimdiden hazırlanmaya başladım. Kişisel tarihçemde ilktir sanırım, son güne bırakmamak. :)

Bir de hep arkadaşlarımı eve çağırmaya üşeniyordum, onu da bu haftasonu yapacağım. Portakal Ağacı blogu sağolsun güzel tarifler aldım. Ben yemek yapmam ki, direk dalıyorum ama yemek işine :) Hem yemek yapma, o karıştıran doğrayan aletler filan, kendimi uzaylı gibi hissediyor, hiçbirşey anlamıyorum ama bu güzel birşey keşfedilmeyi bekleyen bir dünya var. Dünya üs Domesticus.. Latincem süper di mi? :))

Menüm şöyle:

Top top köfte (minik köfteler)

Patates Pizzası

Mercimekli köfte (bunu güzel yaparım ender bildiğim yemeklerden :))

Ispanak Salatası

Dondurmalı İrmik Helvası

Nasıl, hedefi yüksek tutmuşum di mi? :) Ama içimden bir ses güzel olacak diyor. Bakalım..Bunların dışında rejim yapmaya devam ediyorum. Hafiflik hoşuma gidiyor.

Aa bir de İstanbul Film Festivali geliyorrr.. Çok mutluyum. Bu akşam mesaiye kalıp festival çalışıcam yani bir sürü filmi inceleyip film seçicem. Çok keyifli birşey. Yaşasınn.. Seçtiğim filmleri sizinle paylaşırım.

Nokta koymayı da Barda filminin müziklerinden "Dediler" ile yapalım. Grubun adı: Üç Nokta Bir (eski adıyla Spitney Beers. Bir de fotolarını koydum)

Sözleri güzel, inanmak istiyorumm..
dediler ki hayat güzel

eğriyi doğruyu bilenler

dediler ki umut sürer

insanları seversen eğer


dediler ki hayat kısa

eğer mutluluklar olmazsa

dediler ki kalmaz yanına yaptıkların bu dünyada


iyiler kazanır

kötülükler kazınır dediler

mutlu olmak için mutlu etmek yeter dediler


tekrar gözden geçirdim

yalan söylememişler

Thursday, March 08, 2007

Mixed


Hayatımla ilgili pek birşey olmuyor. Çalışıyorum, Dr. House seyrediyorum. Oblomov' u okuyorum, dehşetle Oblomov la, pek çok ortak özelliğimiz olduğunu görüyorum. İkimiz de atalet içindeyiz ve ertelediğimiz çoook işimiz var. Ertelenen işlerden nefret ediyorum. Gözümde büyüyen şeyler, halbuki beni yaptığım zaman mutlu edeceğini bildiğim şeyler. Bilmiyorum, başkalarının yapmam için dayattığı şeyleri uslu uslu yapıyorum da kendim dayatınca birşeyler, pek çabuk isyan ediveriyorum. Rejim de öyle birşey değil mi zaten? Yani disiplin dışardan gelince amenna ama özdisiplin sıfır. Aksine özde bir anarşi hakim.

Neyse cici şeylerden bahsedelim yarın gece yeğenimi görmek için Ankara ya gidiyorum, çooook özledim şekerimi. Çoook.. O yüzden çok mutluyum. Hem de gitmişken okuluma da gidicem, okulumu da özledim, canım benim. Ya hayat güzel aslında di mi? Güzel canım olmaz mı?

Bu arada yine rejime başladım ben ama söylemiyom korkuyom hemen bırakırım diye, 32 yaşımda 70 kilo, 33 yaşımda da 54 kilo olma hayali kuruyorum. Hep de kurarım bu hayalleri haa.. Doğum günü fotolarım çok feci ya, morbid obez oldum galiba. İnsan garip bir utanç duyuyor. Bilmiyorum, hep aynı şeyler..

Bu aralar gözüm ağrıyor büyük ihtimalle zorladığımdan ama ben şeker hastası oldum gözlerim geri dönülmez şekilde zayıfladı diye düşünüyorum. Dr. House beni hastalık hastası yapmış olabilir mi acaba?

Hala işteyim, işten sonra 23 Numara filmine gitmek istiyorum ama halim de yok. Bazen herşey gri oluveriyor.

Allahım nasıl saçma bir post oldu bu, ne yapalım hayat da öyle.

Uzan işyerinde mesaiye kalma kalkacak desin, oyumu veririm tüm tanıdıklarıma silah zoruyla verdirtirim, onu da belirteyim son olarak.

Friday, March 02, 2007

Post Doğumgünü Çocuğu


Doğulabilecek en garip günde doğan bir fani olarak, hem 28 Şubat ı hem 1 Mart ı kendime doğum günü ilan ettim ve iki gün de neşeyle şımardım. Tahmin edebileceğiniz gibi 29 Şubat ta doğmuş, bir bahtsız bedeviyim. Gerçi bahtsız da diyemeyeceğim, 29 çekmeyen seneler dediğim gibi iki günü birden doğum günüm gibi yaşıyorum. Bir grup arkadaşım 28 Şubat olarak düşünüyor, bir kısmı 1 Mart.. Yuvarlanıp gidiyoruz. :)

Doğum günlerim nasıl geçti derseniz fena değildi ama her iki gün de mesaiye kaldım :)) Bizim meşhuuur projemiz sonunda hayata geçti ama yine de henüz arkasını topluyoruz, inşallah bir iki hafta sonra normal halime döneceğim. Onun dışında kuzencim bana süpriz yapıp kendi işyerindeki insanların bana doğum günü maili göndermesini sağlamış. O kadar acaip ki, harıl harıl çalışıyorum bir yandan da hiiç tanımadığım insanlardan bööyle sevgi dolu mesajlar geliyor, ağzım açık kaldı.. Sonradan mail adreslerinden keşfettim.. şirin bi süprizdi.:)

Dün öğlen de işyerinden arkadaşlarla yemeğe gittik, pasta kestik, beni pastanın mumlarını üflerken çekmişler. Amanın bir fotoğraf, abi ben yere göğe sığamıyorum yaa.. Neyse hep aynı hikaye daha fazla konuşmuycam bu konuda..
Gece de üzgündüm moralim bozuktu, bir noktada artık kendimi çok çaresiz hissedip House cuğuma sığındım. Üç bölüm seyrettim, üstüne uykum da gelmedi, cin gibi döndüm durdum yatakta sanırım gece 4,30 gibi uyumuştum. iki saatlik uykuyla oturuyorum ama hiiç uykum yok. Nası oluyosa.. Yanlız sanal bir karakter insanı nasıl sarıp sarmalayıp rahatlatabilir yaa, üstelik sözkonusu karakter dünyanın en geçimsiz huysuz insanı portresi halinde ise..
Bir manyaklık var bende ama hadi hayırlısı..
Dayanamayıp yine resmini koyuyorum..:)