Wednesday, September 19, 2007

Gelin canlar film çekelimm


Yoktum di mi kaç zamandır? Neredeydin derseniz, garip, kaotik, anlamsız şeyler yaşadım, sonra kuyruğumu kıstırıp yaralanmış bir hayvan gibi sığınağıma geri döndüm. Bana ne oldu diye sormasanız, direk kafamı koyup bir kenarda uyusam siz de bana süte nescafe yapıp getirseniz "geçer, geçer" deseniz olmaz mı? Ama ne olur "seni öldürmeyen acı güçlendirir" demeyin çok sinir oluyorum bu lafa, güçlenmek istemiyorum ki ben, hamur kıvamında olmak istiyorum ve acısız.. (Kurz und Schmerzlos)

Neyse yeni projemden bahsetmek istiyorum size, acı verici şeyleri atlayalım di mi? Bir şişmanlık belgeseli çekmek istiyorum ve siz blogger arkadaşlarla çekmek istiyorum, tabii konu ile ilgili olanlara.. Konu ile ilgili derken şişman olanları kastetmiyorum ya da diyet yapanları vb, bu konuda söyleyecek birşeyi olan herkesi bekliyorum. Katkıda bulunur musunuz? Bloggerlar olarak bir film çeksek? Yapacağımız şey sadece kendi deneyimlerini ya da fikirlerini aktarmak mesela Sasha cığım nasıl zayıfladığını anlatabilir, sevgili GOB la (tabii ki biraz iyileştiğinde) ameliyat sürecini konuşabiliriz, (canım hep aklımdasın sen umarım çok çabuk iyileşirsin.) , Estherim nasıl avurtları çökükken kendini daha güzel hissettiğini anlatabilir, Öykücü'm verilemeyen 5 kilonun verilemeyen 20 kilo kadar insana sıkıntı verdiğini anlatabilir, daha aklıma gelmeyen kimler neler anlatabilir kimbilir? Ortaya güzel birşey çıkacağından eminim, şişmanlık olgusuna içerden bir bakış olsun istiyorum. Herkesi bekliyorum davet ediyorum.Talepkarlığım sürüyor görüyorsunuz.. :) Rezilim..


Bir Japon gerilim romanı okuyorum akşam da bir Japon lokantasına gidicem, çekikler çekiyor beni son günlerde, hayırlara gelsin..


Çıkış bitti, Japon gerilim romanı o da, çok güzeldi, insanın nasıl da kolayca dark side a geçebileceğine dair..

Thursday, September 13, 2007

Bana bir tatil yeri önerenin 40 blogger yılı kölesi olurum.


Arkadaşlarım, bana 24 Eylül de de sıcak olacak, denize yakın , denizinin kumu güzel bir de temiz pansiyon öneriri misiniiz? Tersim döndü kendime tatil yeri bulamıyoruumm..

Pansiyon olmasa da "aha şurası güzeldir." gibi bir yer de olabilir, böyle sessiz sakin dinlenilecek, bir yer..

"Hadi len" diyebilirsiniz alınmam :)

Şimdiden teşekkür ederim.

Talepkar arkadaşınız Talisman :)

Monday, September 10, 2007

Happiness is a warm gun..


Aklım bir karış havada desem "ee bilmediğimiz bir şey söyle" diyceksiniz ama yine de söyliyim ben.. Leyla gibiyim. Ama olumlu anlamda hani az önce Mecnun'a kavuşmuş ya da daha iyisi Mecnun' un hiç te tantana etmeye değmez bir tip olduğunu anlayıp kendine dönmüş bir Leyla gibiyim. Ya işte alışık olmadığımdan anlatamıyorum, mutluyum ulan.. Oh söyledim rahatladım :)

Sonbahar gelirken de mutlu olunur muymuş? Bu kadar hüzün manyağı bir insan Eylül gibi edebiyata müsait bir ayı nasıl kaçırırmış? Bilmem, ama tersim işte ben.. Güneş açar Rilke den mısralar aklıma gelir, hava kapar neşe dolarım. Zaten ezbere şeyler bunlar, hava kapanınca depresyona girilir, açınca açılır insan filan..

Ezbere şeyleri sevmiyorum mesela ezbere romantizm de bana çok kötü geliyor, hani mumlar şaraplar, akşam yemekleri, bana hep çiftleşme heyecanı içinde insanların "hadi şu adımları da atlayayım" diye yaptığı faaliyetler gibi geliyor, kötü niyetli miyim hiç sanmam.. "Biz filmlerden öyle gördük" klişesi sinirime gidiyor. Tersi yani salaşlık bile paketlenmiş etiketlenmiş bence, onu da sevmiyorum hani "ayy çok salaşş harika bir yer öyle tiki mekanı değil, rakı içtik, çok sevimli yakın insanlar " muhabbeti, kesin bunu sıkışık ufacık masalı, insanın kıçına batan sandalyeli bir yere oturtmuşlar, tırıvırı bir rakı bir iki meze getirip az edebiyat yapmışlar, bu da kendinden geçmiş. (Ay ne kötüyüm) Yani bu da, bu salaşlık da ezbere birşey haline gelmiş, dünyanın kendisi bir alışveriş merkezi sanki, çeşit çeşit ezbere yaşam var, size uygun olanı mutlaka çıkıyor. Peki alternatifin ne ukala Talisman derseniz, "ne biliyim yaa" derim :) Yani sadece kafasına göre yaşasın herkes, birşeyi istediği için yapsın, etiketine yaraşır diye değil..

Hafta sonu çok yakın bir arkadaşımın düğünü vardı, çok güzel geçti, ben kameramanlık yaptım, düğün salonunun kamerası gelinle damadı çekerken ben gelinin acılar içindeki babasını çektim eheheh kötüyüm, sahiden adamcağız çok duygulandı, canıım. Düğün direk mutluluk çağrıştırıyor bu da ezberemi acaba, yani mekana girdiğin andan itibaren sırıtmaya başlıyorsun, onlar "evet" derken çocuklar gibi şensin filan. Bir de ilk kez hem gelin hem damat yakın arkadaşım, daha bir mutlu oluyormuş insan öyle olunca.

Pazar günü deli gibi yürüdüm Ortaköy- Emirgan hattında. Arka Bahçe ye ilk kez gittim çok kazıkmış, yukarı çıktığımda minderler içinde yayılmış iki çift vardı, başka kimse yoktu, oturmak istedim ama çiftler domuz gibi baktılar o manevi baskı ile oturamadım, "get a room" diyorum onlara burdan, ayrıca bakışlarını iade ediyorum..

Bir de sahilde bir çift balık tutuyordu bunlara yaklaşıp en sevimli halimle "merhaba birşey sorabilir miyim?" dedim, dişi olanı bana gözleriyle öldürecek gibi kötü baktı. Afalladım, "ee peki sormıyım, çok kötü baktınız" dedim sonra erkek olan güldü ve onunla konuştuk, soracağım soruda "burası Aşiyan mezarlığı mı? " bu kadar yani. Ben ayrılırken kız hala kötü bakıyordu, hayret birşey. Çiftlerin gazabına uğradım bütün gün. Tek tek dolaşsın insanlar yaa bana ne :)Yaa mutluyum ben, nasıl şey buu? :)) Hiç mutluyken hangi şarkı seçilir bilmiyorum yine de az hüzünlü şarkı yazayım, bizim de ezberimiz bozulmasın ;)

Morrissey' den "I know it's over":

I know it's over
And it never really began
But in my heart it was so real
And you even spoke to me, and said :
"If you're so funny
Then why are you on your own tonight ?
And if you're so clever
Then why are you on your own tonight ?
If you're so very entertaining
Then why are you on your own tonight ?,
If you're so very good-looking
Why do you sleep alone tonight ?I know ...
'Cause tonight is just like any other night
That's why you're on your own tonight
With your triumphs and your charms
While they're in each other's arms..."

Ya en mutlu olduğum zamanda çıkan şarkı bu :)), yok yokk batırdım yazının sonunda, ama çok güzel şarkı lann :)

Wednesday, September 05, 2007

Kim? Ne?


Bir yalan içinde yaşıyorum. Yalanı bitirmeye gücüm yok, çünkü bazen sırf o yalanla dönüyor hayat çarkım. Bazen de zehirliyor hayatımı gözyaşları içinde bırakıyor beni, akmayan gözyaşları, akmayan gözyaşları en kötüsü.. Ne demek istediğimi anlatmaya da mecalim yok..Yok gizemli olmaya çalışmıyorum valahi.. Sadece içimden bu kadarı taştı, bu da taşmasa, bilmiyorum artık..
Neyse neşeli şeylerden bahsedelim mi? Mesela eski aşka dönmeler gibi :) Umutlanmayın fake bir aşk. Dr. House a olan aşkımı ilan etmiştim aylar önce. Sonra birşey oldu tiskindim ben adamdan. Ne oldu bilmem nefret doldum. Ama heyhaat aşkın tersi nefret değil ilgisizliktir diyenler yanılmamış, birden nefretim tekrar aşka dönüştü.
Birdenbire oldu bu, bir Pazar akşamı eve döndüm çok sıkılıyordum, -Pazar akşamları hep sıkılınmaz mı zaten- sonra kendimi House un başında buldum. Yeniden biraraya gelişimizi üstüste 6 bölüm seyrederek kutladık. Ama sonra ben bu ilişkinin bana zarar verdiğini anladım - gözlerim pörtledi bee, gecenin de kaçı olmuş- ve bitirmeye karar verdim. Yooo, seyredecek başka House cd si kalmamasının bununla ne ilgisi olabilir? Hayıır o terketmedii, ben terkettiim :)) Neyse kararımı açıklayınca Gregory çarpık bir şekilde gülümseyerek ağzına bir avuç Vicodin attı ve hastane koridorunda uzaklaştı. Aksaması fazlalaşmış mıydı yoksa ben mi öyle görmek istedim bilemiyorum. Yıkıldı ama canım adam, yazıkk.. (Oh baby aren't you a femme fatale? No, I am not :))

Bu manik depressiv postu olduğu gibi kabul edebilir misiniz?


Monday, September 03, 2007

Ezginin Günlüğü- Gel öpeyim gözlerinden..


Cbox ta çıngır çıngır ilan ettiğim gibi Ezginin Günlüğü'nün Kuruçeşme Arena daki 25. Yıl Tribute konserine gittim. Yeri vurguluyorum çünkü Kuruçeşme Arena konum itibariyle çok güzel bir konser alanı.. Sahilde, boğaza karşı, şöyle söyliyim hemen karşıda Kuleli var.. Üstelik gece idi konser hımm, gece vakti İstanbul' a bu açıdan bakmayı kim sevmez ki?

Konser alanına girer girmez acaip şekilde boyanmış ve süslenmiş bir hanım bana rakı ikram etti, gerçek gibi durmuyor bu cümle di mi? :) Vallahi öyle oldu, kızcağızın boynuna tepsi gibi birşey asmışlar, üstünde rakı kadehleri, rakı alır mısınız diyor, hafifçe dumur oldum, almadım, (rakı içemiyorum bazı sebeplerden :)) bir de aptal aptal sırıttım. Sonra bonus kafa veriyorlardı, yeşil yeşil peruk, sadece adınızı ve telefonunuzu istiyorlar, bilgiye karşılık yeşil peruk, fair enough heh? :)

Uzatmıyım yerimi aldım oturdum, dört gözle benimkileri bekliyorum. Şimdi bu "benimkiler" diye sahiplenmemi hiiç kimse yadırgamasın, 14 senedir onlarlayım ben, benimle her yere gittiler, oturduğum tüm evlere, tatile gittiğim yerlere, arkadaş evlerine.. Bir sürü acıma ortaklar, bir sürü sevincime de, tabii ki benim onlar :) Üniversitenin birinci sınıfında yurtta ilk zamanlarımda keşfetmiştim Ezginin Günlüğü'nü.
Dizeler şunlar:
Badem gözlüm beni unut
Bu gemi bir kara tabut
Bu deniz bir ölüdeniz
İnsanlar ey nerdesiniz, nerdesiniz?

İç açıcı değil di mi? Ne zaman görülmüş benim iç açıcı şey sevdiğim? Bu Nazım Hikmet ' in bir şiiri ve 2. dünya savaşında Bikini adası yakınlarında hidrojen bombasından etkilenen balıkçıları anlatıyor. Hala içim ürperir düşündükçe:
"boynuma sarılma, gülüm,
benden sana geçer ölüm "
Off off.. Sonra "Gemi" şarkısına aşık oldum:
"Ah küçücük gemi,
Sulara attın şimdi kendini, delisin
Ahh yakarlar seni
Dönmezsin bir daha geri, delisin"
Burda kendimi küçük gemi ile özdeşleştiriyordum, ailemden ilk kez ayrılmıştım ilk kez tanımadığım 3 insanla bir odayı paylaşıyordum, herşey çok korkutucu idi benim için, mesela yurtta ilk gün ürküntüden yemek bile yiyememiştim, kantinde sanki herkes bana bakıyordu :) Ne günlerdi, güzeldi de, tabii bunu şimdi söylüyorum o zaman herşey kabus gibi geliyordu. Sonra geçti tabii, tanımadığım 3 insan en yakın dostlarım oldu, okulum da evim.. Gerçi ben kendimi hala küçük gemi gibi hissediyordum, o ayrı :)
Konser başladı o da ne, meğer sırf Ezginin Günlüğü söylemeyecekmiş, 25 yıllarını kutlama gibi imiş ve çeşitli şarkıcılar Ezginin Günlüğü şarkılarını yorumlayacakmış. Zaten bu şekilde albüm çıkmış.. içim cızz etti, bir korktum, ya güzel yorumlamazlarsa, ya güzelim şarkıların ırzına kastederlerse, içim daraldı bir anda.. Kimler söyliycek peki, içime sinmeyen biri olursa? Fanatizm böyle birşey :)
İlk önce yine benimkiler çıktı, "Gemi" yi söylediler beni mest ettiler. Sonra diğer şarkıcılar çıktı peşpeşe.. Korkum gerçek oldu mu? Bazıları için evet, mesela Bulutsuzluk Özlemi çok kötüydü, şarkıyı tanıyamadım. Yaşar -ki kendisini rahatça harcayabilirdim pek tanımadan- Ebruli yi güzel yorumladı, Haluk Levet -ki pek sevmem- Sabah Türküsü nü Rock tarzda haarika söyledi. (Ağzımda bal gibi tatlı bir türkü, bir iner bir çıkarım bu yokuşu), Yüksek Sadakat, "Bakakalırım giden geminin ardından" ı, müthiş yorumlamış, Rock yakışmış Ezginin Günlüğü'ne.. Yunanlı biri "Yunanistan yanarken bu şarkıyı söylemem ne garip" diyerek "Kül Vakti" ni söyledi, ne yalan söyliyim hiç söyleyemedi, üzgünüm, dostuz tamam da olmadıysa olmadı :) Sonra Barış Akarsu (güzelim çocuk) yemin ederim öldü diye torpil geçmiyorum ama "Leyla" yı çok çok iyi söylemiş. (Ben kimim söyle kayboldum, Gitmedim kaldım anılarda, Her sabah bir çöl masalında uyanırdım, belki de yanlış bir Leyla)
Ezginin Günlüğü'nde en sevdiğim şey sosyalleşmemiş olmaları, piyasaya bulaşmaları onlar için düşünülemez bile, o şarkıcılar grubu içinde öyle müstesna öyle yabani ve öyle güzeller ki, Hüsnü Arkan' ın konuşurken duraksayıp durması, Eylem Atmaca' nın şarkı söylerkenki duru hali, zarif hareketleri tüm grup üyelerinde bir durmuşluk oturmuşluk.. Seviyorum sizi..
[Emin İgus u da anmak lazım, "Alagözlü Yar" isimli dünya dışı albümlerindeki vokalist, gruptan ayrılmış. Harika bir sesi var bu adamın, su gibi, hava gibi. Siz farketmeden nüfuz eder içinize.. ]

Sevgili Ezginin Günlüğü, hep böyle kalın olur mu, Tribute yapcaz filan diye kendi saflarına çekmesinler sizi, dikkatli olun gözünüzü seveyim. Kim var sizden başka?
Ya bir de şunu söyleyediniz:
"sana nasıl bulsam, nasıl gitsem
nasıl etsem nasıl yapsam da
meydanlarda bağırsam
sokak başlarında sazımı çalsam
anlatsam şu kiraz mevsiminin
para kazanmak değil
sevişme vakti olduğunu..."