Thursday, June 26, 2008

Hıh!

Herşey iyi gidiyor anasını satayım ama şu aptal vücut yine de serotonin üretmeyi beceremiyor.. Vücut gibi ben seni, zaten sevdiğim bir nesne değilsin..


Violence is my language
Hate is my right hand
I am death incarnated

Don't make the mistake
Hear my lesson in hate

Büyüyemiyorum, büyüyemiyorum, büyüyemiyoruuumm...

Wednesday, June 18, 2008

Plug In Babyy..


1-) 2 önceki postta yeni iş dileğime caanı gönülden katılan Metin Bey, Miso, Ekmekçikız, Gayyor ve Elektra.. Çok teşekkür ederim arkadaşlar.. Yeni işim oldu :)

Artık bu yarı kapalı cezaevinden kurtuldum. Tam ben giderken gitmemin ne kadar iyi olduğunu anlatan olaylar oldu. Bir kere kıyafet yönetmeliği geldi. Hepimiz kazık kadar adamlarız bu ne ki? En son lisede kıyafet yönetmeliği lafını duymuştum. Hadi o zaman insanlar arası sınıf ayrımı olmasın mantığı vardı, bunun ne mantığı var? Herkesin geliri yakın zaten birbirine. Oldu olacak üniforma verin.. Neyse ki yeni işimde kıyafet serbest. Basit gibi duruyor ama önemli bence.


2) Funny Games in yeniden çevrimini bir türlü seyredemiyorum sanki seyredersem ilkinin içimdeki yeri etkilenir diye korkuyorum. Zaten Haneke neden yaptı ki bunu? Of çözemedim, bir arkadaşım aptal Amerikalılara ancak bu şekilde ulaşır diye dedi. Bilmiyorum ki. Bir de en can alıcı sahnelerden olan dönüp göz kırpma sahnesi yokmuş. (İlk göz kırpma) Eee Hanekecim, yabancılaştırma efektlerini çıkarıyosan uzaktan kumanda olayını niye çıkarmadın? Aslında Tim Roth u da pek severim. Seyredeyim bee, aynı açı, aynı sahne, kıyafet bile aynı. Nasıl hayal kırıklığına uğrayabilirim ki?


3) Sanal ortamda Hürriyet ve benzerlerindeki kadın-erkek ilişkileri, taciz şeklindeki haberleri okumamaya özellikle yorumlara gözucuyla bile bakmamaya karar verdim. En son Bakırköy sahilde kız arkadaşı ve kızkardeşi ile giderken yanlarına gelip laf atan kişilerce öldürülen 23 yaşında bir adamın haberini okudum ve bu habere yapılan, "İlk önce sorgulamamız gereken şey 23 yaşında adamın 30 yaşında kız arkadaşı olur mu?" şeklinde bir yorum gördüm. Nedir canım, okumuycam. Sonra psikopatlaşıyorum mütemadiyen..


4) Sonra daha ayrıntılı yazıcam ama akupunktura başladım benn :) Şu anda kulaklarımda 4'erden 8 iğnecik var, bence işe yarıyorlar.. Sanırım kilo problemime bir çözüm buldum. Benim gibi bir insan salata yiyip doyuyor diyeyim anlayın siz durumu.. Loy loy loyy.. Gece kalkıp yemeyi engellemek için doktor kaşlarımın arasına bir ışın veriyor. Çok acaip oyun gibi..


5) "Olasılıksız" ı okudum. Ukala tip şeklinde best seller diye şüpheyle yaklaşıyordum ama güzel kitapmış. Özellikle sonlara doğru çok güzelleşti. Yine de çok iyi diyemem, Grange ın daha derini sanki. Bir de Grange kahramanı çok sevdirmez sana, burda resmen için kıyılıyor kahramanların başına birşey geldiğinde.. Olasılıksız sonlara doğru tasavvufa da şöyle bir göz kırpmış, fena olmamış.


Şimdilik bu kadar. Hayat hiç fena değil, vapurlar filan :)

Tuesday, June 03, 2008

Gerçek?


Hayatımı karıştırmaktan hoşlanıyorum. Odamı karıştırmayı bile seviyorum çünkü düzenleyince insanın içine süper bir duygu doluyor. Oysa hep odanın düzenli durması için çaba gösterirsen, ufak ufak ama sürekli bir çaba, odan hep düzenli oluyor ama bunu farkedemiyorsun, hiç karışık olmazsa hiç düzenli de olmuyor sanki. Klasik çirkin yoksa güzel de olmaz gibi. Aslında bu da çok tekrarlandığından midemi bulandıran bir felsefe ama doğru işte..

Ne diyordum hayatım karışık yavv.. Para mevhumum yok, beden terbiyesi sıfır, hani beynini doğru yerlere kanalize etme filan sıfır, chick edebiyatı bile okuyorum yahuu.. Gerçi okumayı hiçbir zaman "kendimi geliştirmek" için filan yapmadım. Yapanları da küçümsedim sanki, kitap zevk verdiği için okunur. Nedir yani.. Ya da en sinir olduğum insan tipi "Peki bu okuduğun kitap/ seyrettiğin film sana ne kattı?" diyenler. Elinin körünü kattı, sayelerinde bir saat de olsa bu boktan hayata daha rahat katlanabildim bu yeterli mi senin için, pragmatik insan? Aha celallendim, nooluyosa.. Cümleyi de tekrar okudum da isyan eden sivilceli ergen cümlesi gibi, boktan hayat filan heheheh..

Cumartesinden Pazar' a kadar 26 saat film seyrettim hafta sonu. Arkadaşlarla ev sinema festivali olayına girdik. Projektörle duvara yansıttık, perdeleri çektik sinema gibi oldu, sonra aralar vererek boyuna film seyrettik arada balkona çıktık, yemek yedik, gene seyrettik, Ben ortasında uyuyakaldığım gece filmleri dışında tam 9 film seyrettim. Çok güzeller de vardı vasatlar da.. Anneme bu etkinliği anlatmak zor oldu:

- Annecim şimdi biz başlıycaz Cumartesi 10,00 da film seyretmeye Pazar 13.00 e kadar seyretcez.


- Neden???


Aslında haklı tabii kadıncağız, neden ki? Ama güzel birşey, içmeden sarhoş olmak, hem de filmlerle, uyuyakaldığın zaman beyninde yüzbinlerce görüntü dönmesi, filmlerin karışımı rüyalar görmek, ertesi gün ilk kez gün ışığına çıkınca yarasa gibi gözleri kırpıştırmak, gülmek.. Hepsi de hoş :)
Karamel harika bir film, yönetmen/başrol oyuncusu kadın nerdeyse Monica Belluci den güzel, film renkleriyle senaryosuyla harika birşey..

Yetimhane (orfanato) güzel bir korku filmi.

Man from earth diye harika bir film varmış, haberim yokmuş. Sadece finali biraz anlamsız.

My Own Private Idaho hasta etti beni, narcoleptik çocuğun her uyuyuşunda ben de uyumak istedim. Salak bir filmdi bence, umduğum gibi çıkmadı. Fil ne güzeldi oysa.

Ama en güzeli Lars and The Real Girl.. Uff mükemmel birşey. Seyredin onu yaa..Aşk zaten bir illüzyon ya Lars bir adım ileri gitmiş el arttırmış, internetten sipariş edip getirdiği şişme bebeğe aşık, şişme bebek de ona, tabii Lars a göre.. Bir kasabada yaşıyor Lars ve kasaba halkı onu çok sevdiği ve asosyalliğine üzüldükleri için durumu Lars ın algıladığı gibi kabulleniyorlar ve ona bu durumu garip bulduklarını çaktırmıyorlar. Normal bir çift gibi davranıyorlar. Bu sevgi çok çarpıcı, film Dogville' in antitezi gibi, yani hiç gerçekçi değil ama güzel.

Bir de düşündüm de, aslında maşuk dediğimiz kişi eğer bizim beynimiz ona şekil vermezse, kendi gerçekliğinde bir şişme bebek kadar yabancı değil mi bize? Aşık olmak karşındaki kişiyi yeniden yaratmak demek. Maşuk kişi de kendini senin aynandan görünce gördükleri hoşuna gidiyor, buna mutluluk diyoruz. Hepsi bu..