Tuesday, August 28, 2007

Don't let the world bring you down!


The Warmth
I'd like to close my eyes, go numb
but there's a cold wind coming from
the top of the highest high-rise today.
It's not a breeze 'cause it blows hard.
Yes and it wants me to discard the humanity I know,
watch the warmth blow away.

So don't let the world bring you down.
Not everyone here is that fucked up and cold.
Remember why you came and while you're alive
experience the warmth before you grow old.

So do you think I should adhere to that pressing new frontier?
And leave in my wake a trail of fear?
Or should I hold my head up high
and throw a wrench in spokes by
leaving the air behind me clear?

So don't let the world bring you down.
Not everyone here is that fucked up and cold.
Remember why you came and while you're alive
experience the warmth before you go.

Where did it go?

Incubus

(Yukarda bi tarafını yırtan abimiz de Incubus' un solisti Brandon Boyd..)

Monday, August 27, 2007

Kısa.. Kısa.. Kısa..

- Dünyada en güzel şey serin beyaz çarşaflı bir yatakta yatıp yorganı başına çekmek. Dışarısı sıcak olacak, perdeler çekili olacak koyu renk, ama dışarının ışıklı olduğu da belli olacak yani loş bir ışık. Ses olmayacak, belki su sesi. Yorgan başın üstünde olacak ama yarım değil. Ana rahmi tasviri gibi oldu, mezar tasviri gibi de, bilmem ama şu an beni en çok rahatlatan hayal bu.
- Gidesim var, kimin yok ki?
- Bir arkadaşım rüyasında intihar ettiğimi görmüş, suya atıyormuşum kendimi ama ölmüyormuşum. "Beni sinir ettiğinle kalıyorsun" dedi, çok güldüm, o nedense çok gülmedi, etkilenmiş rüyadan. Rüya yorumlarına baktık, intiharı zor bulduk ama kötü bir yorum çıkmadı Allahtan..
- Ben intihar edemem ki, Polyanna kadar olmasa da seviyorum yaşamayı. Gerçi hep bir "ölsem şu an, şu dakka" hissiyatım da vardır ama o başka birşey. Emniyet sübabı o, nasıl anlatsam..Yani ayıp olacak ama "intihar mastürbasyonu" o, gerçeği değil, sadece rahatlatıyor. (eyvah keyword analizim çıldıracak)
- Hep buraya rock tır punk tır şarkılar koyuyorum ya, müzik konusunda çok da elitist değilim aslında, Türkçe pop da dinliyorum arada, özellikle radyoda. Mesela Ebru Gündeş in "Hayatta başarılaaar diliyoruuum" şarkısını dinliyorum süper eğlenceli, arkadaşlar arasında da durup dururken birden "Hayattaa başarılar diliyoruuum" şeklinde uluyorum, şaşkınlıklarını görüp eğleniyorum. ha bir de Özcan Deniz in, "vuslat olmadı amanın kısmet değilmiş" filan temalı acıklı bir şarkısı var onu dinliyorum. Bir de absürdler var mesela "Sevişme Onlarla" diye şarkı var düşünebiliyor musunuz? "Peki sevişmem onlarla, ya bunlarla sevişebilir miyim? Peki şunlarla?" Tövbe yarabbim tövbe..
- 9-6 çalışan bir adrenalin bağımlısıyım. Isnt that ironic? Bu sonuca şöyle vardım, işte bir kriz ortamı olduğunda bir güneş gibi doğuyor, sorunları çözüyor, ordan oraya koşup işleri hallediyorum ama ortalık sakinken gayet uyuz bir çalışanım. Bana "bu iş ne zamana biter Talisman?" cümlelerine karşı anlamsız anlamsız bakıp "bilmem" diyorum, "Bitti mi" dediklerinde hırrlıyorum. Hırlamak çok rahatlatıcıdır. Tavsiye ederim. Tabii yöneticilere değil. :)
- Maximum poşet taşıma kapasitem 1, yazıyla bir. Bazen de sıfır. Elimdekileri hep bir yere bırakıyorum. İki poşetim varsa birini bir yerde bırakıyorum. Bazen de tek poşetim varsa onu da bırakıyorum. 3 poşet? Felaketim olur ağlarım, hangisini kaybettiğimi kestiremem başta. Natural born bir leylayım.
- Sinema yazısı yazasım var toparlayıp yazamıyorum, yazayım, ferahlıktır.

Hayattaaa başarılarrrr diliyoruuuummm.. :))

Wednesday, August 22, 2007

Yeni başlayanlar için Kaybedenler (Loser's Guide)


Kaybeden' in Kitabı:

(kronolojik sırayla)

Görmeyen Yavru - Kemalettin Tuğcu

Gönülçelen (Catcher in the Rye) - Salinger

Mezarlarınıza Tüküreceğim - Boris Vian (aha şahlandı kaybeden :))

Ezilenler - Dostoyevski


Kaybeden' in Şarkısı:

Tabii ki "Let me Kiss You"- Morrissey

Bir kere şarkının Türkçe mealine göz atın ve hak verin:

"sevdiceğim, kapa gözlerini ve karşında Angelina jolie/ Brad Pitt olduğunu hayal et, (dur abartmayalım, Angelina Jolie' nin sadece üst dudağını hayal et) hah ettin mi, şimdi izin ver öpeyim seni. Derken gözlerini açıyorsun ve ben tipsizi görüyorsun karşında :) ama kalbim ardına kadar açık sana.. "

Close your eyes, and think of someone you physicly admire, and let me kiss you..But then you open your eyes,and you see someone you physicly despise. But my heart is open..


[Allahım şarkının o harikaa hüzünlü romantizmini bu şekilde ayaklar altına alabildiğime inanamıyorum. :)) Afedersin Morrissey' ciğim seni seviyorum. Bu arada bu şarkıyı Morrissey den canlı dinlemek var ya, anlatılmaz birşey, ağlamak yetmiyor insana.. Off off..]


Kaybeden'in Filmi:

Şehir Işıkları- City Lights- Charlie Chaplin

Makaseller- Edward Scissorhands- Tim Burton

Derinlik sarhoşluğu - The Big Blue- Luc Besson. (Taxi filmini yapanın da aynı insan olduğuna kim inanır?)

Leaving Las Vegas- Mike Figgis


Kaybeden' in içkisi:

Köpeköldüren :)


Kaybeden in özlü sözü:

"Hep denedin hep yenildin, gene dene gene yenil, daha iyi yenil." Samuel Beckett


Kaybeden' i duası:

Allahım beni bu rüyadan uyandırma, "höytt,ben Kaybeden'im , çok romantik, gizemli ve karmaşık biriyim, beni bu kazanan zavallı kalabalıklarla karıştırmayın faniler" şeklinde gezmek çok konforlu oluyor. Oooh bir kaçıyorum ki sorunlardan.. Hatırlatanlara da "Loser ım lan ben loser ın Allahıyım, beni böyle sev sevecekseen" diyorum, böyle bir buruk acı, bi zevkli kamaşma filan.. Süper oluyo süper.


[- Talisman kızım çok hainsin giderayak gene laf soktun bana, öyle gidiyosun. İlla kanırtcaksın di mi? Ha birşeyle de teselli bulayım bee.

- Az yapıyorum sana azzz. :)

- Bak yaa, bir de bana kendini sev filan diyolar, git Allahaşkına.. Nereni seviyim senin?

- Hişş akşama Pan' ın Labirentini seyredelim mi?

- Aaa olurr süper..

- Hadi bakalım.. ]

Thursday, August 16, 2007

Aşk- Meşk yani koca bir hiçlik


- Eski platonik aşklarımdan biri hani ben sevdiğimi söyleyince teşekkür eden, bir kıza evlenme teklif etmiş , kız ressammış, anlamsız alakasız bilgi kırıntıları..

- Daha yeni kendisi için üzüldüğüm platonik aşkımla öğlen yemeğe gittik, yalnız değildik, benden kendisine cd hazırlamamı istedi. Hoppalaaa bir bu eksik. Kendimi High Fidelity deki John Cusack gibi hissettim. Ne güzel filmdir o, dünyanın en gerçekçi evlenme teklifini barındırır içinde..

- Erkeklerin ilgi gösterince arazi olup, ilgi göstermeyi bırakınca pervane olmalarından nefret ediyorum. Ve bunu her zaman sizinle ilgilendikleri için yapmıyorlar bence, sizle ilgilenmeseler bile sizin ilginizden besleniyorlar ve kesince geri kazanmaya uğraşıyorlar, yani "benim olma ama başkasının da olma, bana hayran yaşa " şeklinde bir mentaliteleri var..

Daha çok kızlar tarafından okunuyorum ama bunları okuyan erkeklere sesleniyorum, varsa, neden böyle yapıyorsunuz anlatsanıza? Yoksa ben mi anlamsızca genelliyorum? Kürşat Başar ın bir kitabında "sadece kitaplardan öğrenilmiş bir hayat ayrıntıları ne kadar tamamlayabilir ki" gibi bir cümle vardı. Evet hayatı sadece kitaplardan öğrendim ve ayrıntıları da tamamlayamıyorum.

Neyse son tahlilde lezbiyen olasım var ama korkmayın bayanlar , olayım demekle olunmuyor, hala hoşlanmıyorum sizden ve sapına kadar straight im, lanet olsun..
Not: Platonik aşkımdan yeniden hoşlanmadım yanlış anlamayın, sadece biraz sinirliyim hepsi bu..

Monday, August 13, 2007

New Age Hastalıklar


Hastalık hastasıyım ben haberiniz var mıydı? Yoktu tabii ama şaşırmadığınızdan eminim. En fazla "aha bir maraz daha" demişsinizdir. Bu bende küçükken çok güçlüydü. Herşeyin çıldırdığı, dünyanın olduğundan da manyak göründüğü ergenlik çağında oluşmuştu. Hatta komik anılarım var bunla ilgili, mesela şöyle bir sahne:

Talisman ağlamaktadır, zırıl zırıl, ablası gelir.

- Ne oldu güzelim gene? (gene lafına dikkat çekiyoruz)

- .... (sessizlik, zinhar söylemez)

- Ne oldu yavrucum?

Bir süre sessizlikten sonra;

- Kanser oldum beeeeenn..

- Haydaaa ağzından yel alsın, ne diyorsun sen?

- Saçım dökülüyo, yakında kel kalcam, kanser hastası gibi.

Bir duraklama, abla afallamış sonra güler,

- Ahahahaha şapşal kardeşim, kanserlilerin saçı neden dökülüyor?

- Hastalıktaaann.

- Hayır kemoterapiden, sen farketmeden sana kemoterapi uygulamamışlardır di mi?

- Uygulamışlar mıdır?

- Hahahahah

Son sorumdan anlaşılacağı gibi paranoya da vardı. Hatta ilerdeki kocamın beni delirteceği ile ilgili bir paranoyam vardı ki, evlere şenlik. Delirtmek derken sinirlendirmek filan değil, literary, bilerek beni delirtip akıl hastanesine kapatacağını düşünüyordum ve ağlıyordum paso. :)) Ay bunu sonra anlatayım komiktir.

Bu hastalık hastalığı ile ilgili olarak çok afedersiniz idrarıma bakıp "ühüü bu çok berrak, böbreğim iş yapmyor, suyu içtiğim gibi çıkarıyor" diye maraza çıkarmışlığım da vardır. Manyak mısın ne bakıyorsun? Düşünüyorum da uslu bir çocuk filandım ama başka şekilde bizimkilere baya eziyet etmişim. Annemin beddua olarak "kendin gibi kızın olsun" demesi boşa değil. Ama ben isterim kendim gibi kız, ne dalga geçerim ben onla ehehehe

Neyse dağıttım konuyu, şunu diyecektim Cumartesi piknikte bileğimde şişlik farkettiğimde sanki bu saplantımın üstünden yıllar geçmemiş gibi ilk düşündüğüm şu oldu: "Lenfomaaa" Ay Allah korusun yaa, ne manyağım. Piknikte iki karış astım suratımı, bir düzine insandan "saçmalama Talismaaan" lafını duydum. Sonra dönüşte koşarak hastaneye gittim, meğer bilgisayar kullanımından olan birşeymiş, bana bir bileklik takdırdılar, elimin hareketini engelleyecek, 3 hafta tak, deyip yolladılar.

Sonra etraftan öyle şeyler duydum ki zaten bilgisayar yüzünden bir sürü kişiye birşey olmuş, kiminin bileği pörtlemiş, kimi parmağını kımıldatamamış, kimisinin parmağı kasılmış kalmış, biri var, parmaklarını açınca bir çatırtı kopuyor :)) Ahah meğer bu PC hepimizin anasını ağlatmış. Benimkinin aynısından olan da 3 kişi gördüm. Kanıksamışlar da olayı. Ulann? Ne garip bi nesil olduk biz.. Neyse şimdi bir garip yazıyorum, gene alıştım aslında. Sabah yazdığım şeyler kayboluyordu, nere basıyorsam.

Cumartesi akşam Hayri Pıtır a gittim. (Everfever,sarımsak görmüş vampir gibi kaçmıştır şimdi.. :)) Zayıf bir film olmuş, Hayri de ne büyümüş dana kadar olmuş çocuk. Filmde tek başarılı öge Gary Oldman dı,ne adam yaa.. Bir de dövmeler filan yapmışlar buna off off, sizin oralarda ne deniyor bilmem ama biz kısaca Gary Oldman a "Oh baby" diyoruz ve iç çekiyoruz :) Yani aktör olarak çok başarılıı.. (yerseniz :))

Böyle işte bileğinize dikkat edin, yormayın, sinir bozucu oluyor. Daha yazcaktım ama acıyo meret..

Friday, August 10, 2007

Komplex- Rusty Cage- Insomnia- Give me a reason to love you


Bilmem ki beni uzun süredir okuyorsanız sıkıldınız mı, aynı labirentte dönüp durmamdan, peyniri hep bulacak gibi olmuşken labirentin en ücra köşesine zorla kendimi sürüklememden.. Ama sıkılsanız da yapacak birşey yok, ben kafamdaki çözümsüz noktaları yazmaya devam edeceğim. Çözümsüz değil de benim bir türlü çözemediğim.

Evet, başlık kafamda bu aralar dönüp duran kavramları anlatıyor.

Bunlardan ilkini komplex olarak seçtim, biliyorsunuz blogumun ismi talisman-diyette ve blogu açalı da bir yıldan fazla oldu, bu bir yılda diyette olduğum gün sayısı ile olmadığım gün sayısını oranlarsak ya da oranlamasakda mı saklasak sizden gerçeği ki ben diyet filan yapmadım adam gibi. Bir de bunun için blog açıp yine de yol alamamayı hazmedemedim, üzüldüm. Bir Alice vardı, anonim okuyucu mesela o yazılarımdan birine yorum yazarken bir şekilde sinirlenmişti ve "diyet için motivasyon olsun diye açılan ama amacına da ulaşamayan blog" şeklinde bahsetmişti blogumdan. Acaip incinmiştim ben yaa. Belki gerçek olduğundan..

Yaa blog, işte böyle, dertleşelim senle biraz.. Ne diyordum, sonra ben istediğim gibi diyet filan yapamayınca caydım diyet blogu işinden direk aklıma gelen herşeyi hayatımın içinde beni etkileyen herşeyi yazmaya başladım. Diyetten de bahsetmedim sıkılıyordum, boğuluyordum. Bu nasıl bir his bilemezsin blog bee, yiyecek adından bile tiksinirsin, bir kişi "şunu şöyle yapma da böyle yap" dediğinde kusasın gelir yine de yemek zamanı geldiğinde oturur, sanki başka seçeneğin yokmuş gibi yersin. Başka seçeneğin olmaması hissi çaresizliktir. Aslında olduğunu bilmek çaresizliğin daniskasıdır. Bir de kendini anlatamazsın en yakın arkadaşların bile "e nedir ki yani, yeme" derler. Yaa öyle kolay ki.. Zor mu? Belki de değil, belki ben fazla hedonistim. Sefa pezevenkliğini abartıyorum, zora gelemiyorum. Ya da ne bileyim sorunlarla direk yüzleşemiyorum, onlarla arama kilolarımı koymak iyi geliyor. Siperde gibiyim belki kilolar da beni koruyor. (Neden be yavrucum? Neyden koruyor yani? Bilmiyorum.)

Komplexlere boğulmak da kolay oluyor bu durumda iken. Bazen gözümde öyle büyüyor ki, arkadaşlarıma siz neden benimle arkadaşsınız bile diyorum. şok oluyorlar, şok olmaları iyi gelmeli di mi bana? Yok gelmiyor. Vücudumun normalde de bana göründüğü gibi mi olduğunu merak ediyorum, öyle ise kimse yanıma yaklaşmamalı sanki. Off abartıyorum. Kendimi cüzzamlı gibi hissediyorum desem de abartı olur di mi? Allah korusun..Komplex böyledir blogcum, battıkça batarsın nefes alamazsın, nefes alamadığını çaktırmamaya çalışır iyice tıkanırsın. Neyse böyle işte. Bazen hafifliyor ama bu, böyle hissetmiyorum hep, bazen de ateşleniyor, sıtma nöbeti gibi sarıyor. Bu nöbet de geçer, biliyorum ben..

Rusty Cage e gelince bu aralar en çok dinlediğim şarkı, Johnny Cash söylüyor, muhteşem adam. Şarkı cover ama, aslında Soundgarden ın sanırım. "Im gonna break my rusty cage and run" şeklinde sözleri var ve ben hep bu durumu özetlediğini düşünüyorum. Sahiden yıllardır bu rusty cage (paslı kafes) içindeyim ve debelenip duruyorum. When will I break my rusty cage and run? Ne zaman lann? (aha delirdim)

Insomnia ya gelince bazen çalışırken bir noktaya çakılıp kalıyorum outlook ta bir folderdan öbürüne giden dosya resmi var, dakkalarca onu seyrediyorum sanki en önemli işim oymuş gibi. uykusuzluktann.. Arada beynim duruyor, öylece bakıyorum. ya da biri birşey söylüyor, bakıyorum. Bakıyorum ben, durmuşum. Beyin stop etmiş. Şalteri indirmiş. Uykusuzluk böyle birşey. Siz uyuyun tamam mı? Yapmayın böyle..

Son olarak "give me a reason to love you" - "seni sevmem için bir sebep göster" derken hitap ettiğim bir insan değil. Hayata diyorum, bir sebep ver be hayatçığım, ben de sevmek istiyorum seni, ben de boş değilim sana karşı ama bilmiyorum ki bazen hep seni neden yaşadığımı düşünüyorum. Vardır neden, çoktur muhtemelen, beynim çalışmadığından düşünemiyorumdur. Olur öyle. Bulurum be bir iki sebep di mi? sen kendin vermezsin benden istersin, sen bul dersin, korkarım. öyle bir huyun var senin. Peki hayat'ım, bulacağız, buluruz, emrin olur.


Not: Şimdi yazı belki karanlık ama yanlış ifade etmiş olmayım kendimi öyle koyu bir umutsuzluk içinde filan değilim. İşte biraz üzgünüm, biraz neşeli. Şimdi yanımda olsanız anlayamazsınız hangisi.. Hatta sizle gülüşürüz, size komik şeyler anlatırım, rol de değil, neşelenirim gerçekten, hep maraz tohumu gibi dolaşmıyorum, üzülmeyin ama blog işte, jilet kustuğum bir yer benim. İçimde bir sürü paslı jilet var sanki, ben çıkardıkça acı çekiyorum ama çıkarmasam içimde kalsalar, zehirleyecekler beni..

Thursday, August 09, 2007

This mess we are in


Thom Yorke (Radiohead solisti) ile PJ Harvey in biraraya gelip yarattıkları güzellik. This mess we are in. Sözlerinin güzelliği mi? Thom Yorke un acaip hüzünlü deli sesi mi? PJ Harvey in arada konuşur gibi söylediği cümlelerdeki ses tonu mu? (what were you wanting?) Yoksa Araf ta kahramanın dinlediği şarkılardan biri olması mı? (Araf (Elif şafak) ı okuyunca kahramanın dinlediği müziklerden bir list yapmıştım.) Bilmem ama bu şarkı beni çok etkiliyor.

Bu arada Thom Yorke için ekşi sözlük te şu yazıyor:

"thom yorke'un doğuştan kapalı olan gözü altı yaşında ameliyatla açılmış, ilkokul hayatı boyunca gözüne siyah korsan bantlarından takmak zorunda kaldığı için tüm çocuklar onunla dalga geçermiş."
Hemen aklıma anlattığım May filmi geldi. Orda da kız küçükken korsan bandı takıyordu.
Thom' u korkunç sondan müzik kurtardı sanırım. (May gerçek olaymış gibi yazdım haa :))

This mess we are in


can you hear them?

the helicopters?

i'm in new york

no need for words now

we sit in silence

you look me

in the eye directly

you met me

i think it's wednesday

the evening

the mess we're in and
the city sun sets over me


night and day

i dream of making-love

to you now baby

love-making

on-screen

impossible dream

and i have seen

the sunrise

over the river

the freeway

reminding of

this mess we're in and
the city sun sets over me


what were you wanting?

i just want to say

don't ever change now baby

and thank you

i dont' think we will meet again

and you must leave now

before the sunrise

above skyscrapers

the sin and

this mess we're in

and
the city sun sets over me

Tuesday, August 07, 2007

Oksimoron


Bence bu dünyanın daha çok oksimorona ihtiyacı var. "Oksimoron nedir Talisman, sofistike kelimelerle kimi etkiliyorsun sen utanmaz" derseniz "yok" derim "valla kimseyi etkilemiyorum oksimoron kelimesini seviyorum sadece". Anlamı ise zıt iki şeyi aynı anda içeren.. Mesela sıcak dondurma bir oksimoron ya da hızlı kaplumbağa, yaşlı çocuk, hamile adam, yani hem hamile hem adam olamaz ya o bakımdan. Ya da Mutlu Talisman bir oksimoron ehehe kötümserim yahuu.. :) Kötümser Polyanna da oksimoron mesela.

Her neyse daha çok oksimorona ihtiyacımız var derken kastettiğim de kalıplaşmış fikirler, davranışlar azalsın, kimse bir şeyden ait olduğu güruh hoşlanıyor diye hoşlanmasın ya da sevdiği bir şeyi ona karşı fikirdekiler de seviyor diye terketmesin düşüncesiydi. Herkes kendi öz ve benzersiz benliğinin isteklerine kulak versin. Stereotype çı davranış, beğeni kolaylığına kaçmasın.

Mesela bir ateist, ilahi sevsin, ilahi sevmek sadece dindarların elinde olmasın. Ya da mesela kendi çevresinde trend ya da kabul edilir hatta karizmatik diye Budizm le ilgilendiğini neşeyle aktaran birisi tasavvufa burun kıvırmasın. Tasavvuf' un Budizm e beş çekeceğini görsün, araştırsın, okusun. Ya da bir İslamcı death metal dinleyebilsin canı istiyorsa, yadırganmasın.
Bir de insanlar değişik bir şeyi kabul etmek için o şeyin belli kılıfta gelmesini beklemesin. Mesela Müslüm dinleyeceksen, onu, Rock parçalarını tanınmaz hale getirmeden yani senin kültürünün ağzına bir parmak bal çalmasını beklemeden dinle. Ya da itiraf et diyim. Yani şart değil sevmen ama seviyorsan inkar etme, utanma da.

Hem bu şekilde belki de bu kadar çok uzaklaşmayız birbirimizden, kuralları belirlenmiş, sınırları çekilmiş güruhlar olarak, biz ve onlar olarak yaşamak zorunda kalmayız. Buluşacak ortak noktamız olur, oturur konuşuruz. Tabii hayat bayram filan olmaz ama insanca iletişimimiz mümkün olur. En önemlisi de hayatımız zenginleşir. Hayat zaten neden yaşandığı anlaşılmaz bir nesne, bir de onu çoraklaştırmaya ne gerek var.

Sunday, August 05, 2007

Ne diyim?


Dibe vurduk sanırım. Yani buna dip denirse.. Çıktım su yüzüne.. iyiyim yani.Önce çok sağolun. Bana başsağlığı dileyen herkese çok çok teşekkür ediyorum. Sanal manal, pek güzel insanlarsınız ve cidden benim için üzüldüğünüzü hissettim. Bu da değerli benim için. İyi ki varsınız.

Ben önce amcama üzüldüm doğal olarak sonra diğer amcamın yani şu an yanımda olanın cenaze dolayısıyla memlekete dönmesine üzüldüm. Sonra kendime sardım çok pis. Böyle üzülünce savunmasız olarak kendimi buluyorum sanırım, çok kötü üstüme geliyorum. Bu da ne demekse. Neyse, kendimle abuk konuşmamdan da anladığınız gibi bir süre sadece Talisman la uğraştım. Arada isyan etti arada "iyi tamam hadi uğraş bakalım" dedi, neyse ki sonunda uzlaştık, artık Talisman ı rahat bıraktım. Bu şizo muhabbeti burda keseyim siz koşarak uzaklaşmadan. Ha bir de bir önceki yazımı tekrar okuyunca kendimi çıplak hissetmenin de ötesinde derimin bile altını göstermiş gibi hissettim ve hafifçe rahatsız oldum. Ama geçti, burası benim blogum hissettiğim herşeyi yazabilirim. Hiiiç kısıtlayamam.. Ya bir de Tavşan sen benim doğru düğmemi bulmuşsun restart için, kendine büyü yapmak haa beni ne biçim gaza getirdi..:)

Neysem keyfim yerinde size biraz gevezelik edeyim:

- Klişe bir insanım çünkü canım sıkkınken saçımı kestirdim hatta tırnaklarımı yaptırdım. Sanırım ruh, bedene ilgi gösterince de toparlanıyor bu ruh ve beden benim düşündüğüm kadar ayrı olmayabilir birbirinden.. Bedeni yok saymak ve sadece bir ruhtopu olarak dolaşmak da kötü bir fikir olabilir.

- Kırmızı çanta aldım. Fight Club bağımlısı olduğum kadar tüketim bağımlısı mıyım? Ayaklı bir oksimoron olabilir miyim?

- Kadıköy deki DVD ci ve aynı zamanda Tim Burton filmleri figürleri satan yer var ya.. Orda yaşlanmak istiyorum. Siz keşfetmeyin kıskanırım. Keşfederseniz Justin e benden selam söyleyin. :)

- Artık kadın erkek ilişkilerine kafa yormamaya karar verdim. Kadın erkek ilişkileri bana kafa yorsun. Peehhh..

- A tale of two sisters ı seyrettim. Kore filmi. Yok bu çekikler hasta. Çok pis hasta. Aaa deliler yaa, kafamın içine ettiler iki saatte..

- Shortbus ı aldım DVD ciden, henüz tamamını seyredemedim ama seyrettiğim kadarı gözlerimi faltaşı gibi açtı. Bakalım bitince ne düşüneceğim?

- Hayat garip ve ben ne düşünürsem düşüneyim hep öyle kalacak.

Thursday, August 02, 2007

..

Heyy ben sana ne yaptım? Sana diyorumm. Ben mi öldürdüm amcanı senin? Sen çalışamıyorsan motive olamıyorsan neden beni perişan ediyorsun? Neden bana iyi bakmıyorsun? Benden başka kimin var? Dünyayı ben mi yarattım bu şekilde? Hişş sana diyorum bakma boş boş bana.. Bişey iste, birşey için uğraş.. Bana eziyet etme. Boşluğunun acısını benden çıkarma.. Anladın mı? Hala bakıyorsun.. Durmuş saat gibisin. Bıktım senden artık. Acıya bağımlı olmandan da, beni yoketmenden de.. Bir kaç sene sonra hiç sesim de çıkmaz benim. Bu mu asıl istediğin? Ölsen ne olacak? Ölmeye cesaretin var mı? İstediğin bu mu? İstemediğini biliyorum bana göstermemek için kıçını yırtsan da yaşamak istediğini, mutlu olmak istediğini biliyorum. Neden bana öfkelisin? Bunu keşfetmem çok mu garip? İnsan olmak seni neden rahatsız ediyor? Nereden geliyor bu kadar öfke? Nasıl bu kadar enerjiyle nefret edebiliyorsun? Bu enerji bana yararlı herhangi birşey yapmanı istediğimde nereye kayboluyor? Neden beni duymaktan kaçıyorsun?
Yapma, ölmek istemiyorum. Seni boş bir çuval gibi terkedip gitmek istemiyorum.. Yapma, çok korkuyorum..

Wednesday, August 01, 2007

..

Büyük amcam öldü.
Yanımda kalan baba yarısı olan değil de en büyükleri.
Kanserdi. Almanya da yaşıyordu, yazları Seferihisar a yazlığa geliyordu çok seviyordu orayı.. Geçen yaz, "inşallah gelecek sene görüşebiliriz" demişti, biraz umutlu, çok da hüzünlü.
Olmadı.
Şu an Azrail gelse pek de nazlanmam..