Monday, March 31, 2008

Anneeee


Annem geldi.

Anne gelince ne olur herkes bilir değil mi? Ev evmiş gibi kokmaya başlar, apartmana yayılan ev yemeği kokusunun sizin daireden gelme olasılığı oluşur birden.. Nazlanılır. Bir anda çocuk olunur.. Zaten büyümemiş bir hormonlu ergenseniz daha da güzel, alabildiğine şımarılır, gülünür, "Annee benim doğduğum geceyi anlatsanaa" şeklinde masal formatında doğum hikayesi dinlenilir. (Sahiden benden başka kimse var mı , kendi doğum hikayesini anlattırıp duran?) Velhasıl güzeldir, sarmalayıcıdır..

Annem bir de benim eski bebeğimle, küçükken en çok sevdiğim oyuncağım olan minik fili getirmemiş mi? Bir sevindim bir sevindim. Bebeeğiiim diye diye bebeğimi getirttim memleketten :)) Bunu kastetmemiştim ama olsun.

Annem bir de komik sağolsun, geçen gün dışardan geldi, suratında sinirli bir ifade:

- Talisman
- Efendim annee
- Niye her tarafa strasbourg Cafe açılmış?
- Neeee? :))))
- Strasbourg Cafe, her tarafta var, ucuz sebze aldığım marketin yerine de açmışlar..
Annem öyle emin ki kendinden bir an şüpheye düşüyorum yahu yıllardır StarbuckS hatta fiyatları yüzünden Starfucks diye bildiğim kafeler Strasbourg Cafe olmasın?
- Starbucks olmasın onlar annee
- E Strasbourg yazıyo kızıımm..
Burda kopuyorum ben..Sahiden Starbucks da abarttı, yakında sitenin bahçesine açacaklar bir tane.. Yankee go home diyoruz kendilerine..
Annemin bizim site ile ilgili de hoş bir hikayesi var, bundan 3 sene önce fellik fellik ev arıyoruz, şu an oturduğumuz yere bakıyoruz. Annem kapıda soruyor genç bir çocuğa:
- Bu sitenin güvenliği var mı oğlum?
Buraya kadar normal bir soru gibi gelebilir ama annem bu soruyu sitenin güvenlik klubesinin önünde ve güvenlik görevlisine soruyor..
Velhasıl anneli günler başladı.. Beynimin buna tepkisi ne olacaktı, serotonin salgılamaya sonunda başlayacak mıydı yoksa inatla kendini depresyona mı verecekti?
Ama bu gelecek maceranın konusuu..
Dıt dıdı dıtttt dıt dıdı dıttt..(Kara Şimşek bitiş müziği)

Monday, March 17, 2008

Beebeeeeğiiimmm!!

Nereye gitsem ne yapsam Emre Aydın' ın "Bebeğim" şarkısı da bana eşlik ediyor.. Çılgınlık bu.. Bir de Lifeless Dead (Mad Season), bir de "Blues From An Airplane" Jefferson Airplane' den.. Sonuncusu bir erkek şarkısı aslında ama olsun.. Delice güzel.. (Do you know how sad it is to be a a man alone)
Bana artık kendimi toparlamamı söyleyip duruyor herkes. Ben de diyorum, demek yetmiyor. Bir de kendimi sahtekar gibi hissetmeme neden olan birşey var, onu söyliyim kurtulayım bu histen.. Şöyle ki buraya acaip bunalımlı şeyler yazıyorum ya, her zaman mutsuz değilim, yani yazarken çok fena şekilde bu bunalımı hissediyorum, zaten bu tip yazılarım hep içimden dışarı kaçıyor asla planlayıp yazmıyorum. Ama arada pek neşeli olduğum zamanlar da var mesela bugün bir arkadaşımın doğum gününü kutladık, pek şendim.. Kalabalıklar içinde rol yapıyorum maske takıyorum vırt zırt da diyemem, çünkü cidden eğleniyorum. Maske filan hak getire, direk çocuk gibi neşeli oluyorum bazen.
Genele bakınca bir sancı var ama.. Bir düzensizlik, bir hor kullanma, vücudu ve zamanı.. Mesela asla erken (erkenden kastım 24,00 filan) yatamamak, sabah kahvaltıda Kit Kat ve badem yemek, durup dururken evde içmek gibi (evde içmem ben normalde) ya da gündüz vakti işte yani, öğlen kendini tuvalete kapayarak boşluğa bakmak gibi.. (Bu zamanlarda aklıma hep American Beauty geliyor.) Bir başıbozukluktur gidiyor dostlarım. Genelde herkese olur ama benimki artık istisna değil kural halinde. Ne yapıyorum, nasıl yaşıyorum, kimim ben? Meçhul bunlar. Hele ne istiyorum konusuna hiç girmeyelim. Zerre fikrim yok.
Nasıl bu hale geldim? (hehe cümleye bak, abicim süper bir drama queen im ya ben, hastayım kendime, bak bak ne diyo? Gözler uzaklarda dalgın, dudaklar büzülmüş, titrek bir sesle "Nasıl bu hale geldim ben tanrım" hehehehe ya bu halim bana bazen pek komik geliyor. Sevimli de.. Çünkü çocuk. Ergen daha yavrum yaa..)
Gerçekten dünyada en zor şeylerden biri ebedi ergen olmak, yıllar geçmiş sen hala bi anlamlandıramamışın bu yaşamı. Hala öfke, çocuksu nefret, "Bu mu yani? Böyle olmamalıydı" duygusu. Bir büyü be .. Büyümek süper birşey olduğundan değil ama bir değişiklik olur, değişiklik iyi mi peki konusuna da bir girme.. Bir tut kendini..
Bu manyak ruh halinden kurtulup insan gibi sinema yazısı filan yazmak istiyorum..

Sunday, March 09, 2008

Ben kendi gözümün içindeki saç teliyim, sen de öylesin.

İnsan hayatının bir yerini düzeltmeden neden başka bir yerini düzeltemiyor? Neden kahrolası bir şekilde umutsuzsan her konuya bu yansıyor?
Neden kendini aşağılıyorsan her ilişkine bunu yansıtıyorsun? Neden kurban konumunda olmaya bu kadar kaptırmışsan, seni gerçekten kurban edecek insanları buluyorsun? Neden içindeki kendi hakkında düşündüğün anlamsız şeyleri, en kötü şekilde doğrulasın, sana kanıt sağlasın diye beş para etmez insanlara mesai harcayıp, kendini doğrulayınca acı çekiyorsun? Neden herşey bambaşka olabilecekken böyle oluyor? Neden mutlu bir şekilde film çekmek için Adobe Premier i öğrenmeye çalışabileceğin halde, kendi içinde çıkmaz sokaklara giriyorsun? Neden beni bu kadar yaralıyorsun? Değerli olduğunu sana söyleyen, hissettiren bunca insan varken sana kendini değersiz hissettirecek kişileri neden umutsuzca arıyorsun? Neden bulmakta bu kadar isabetlisin? Neden güzelim beynini böyle kullanıyorsun? Nedir bunun kaynağı? Bu nganon' un? Ne tükenmez birşey? Hep kömür mü kalacaksın? Elmas olamayacak mısın?

"Ben kendi gözümün içindeki saç teliyim, sen de öylesin." *

*: I never promised you a rose garden..