Monday, March 30, 2009

Kurgu- Gerçek


Bir süredir yoktum, şöyle darmaduman yazmak, içimi dökmek istiyorum..


1- Hayatımda benim açımdan önemli birşeye karar verdim. Çok stresliyim. Obsesif olmak çok zor birşey. Bunu iyice anladım. Süslü bir laf olarak kullanmıyorum obsesifi. Gerçekten obsessive compulsive olmak çok çok zor. Herşeyi kafaya takıyorsunuz. İnanılmaz derecede ayrıntıda boğuluyorsunuz. Basit birşey karmaşıklaşıyor ve devamlı endişe içinde olmak çok zor. Antidepresanlar yardımcı oluyor ama onları da sevmiyorum. Ama bazen endişe ile yaşamamak için tek alternatif olabiliyorlar. Biliyorum biraz kapalı yazıyorum ama offf dertliyim işte yahuu. Tanrım beni baştan yarat demek istiyorum. Hamuruma biraz daha az saplantı kat, ne bileyim yap birşeyler işte, ortaya karışık. Bundan iyisini yapabilirsin. Tövbe tövbee..


2- Elif Şafak beni üzdü. Üzdü beni yaa.. Onu seviyordum. Pinhan' da keşfettim ben onu. Ben okuduğumda daha küçüktü ve onu kimse de tanımıyordu. Övünmek için söylemiyorum yemin ederim. Ama keşfetmiştim onu, bir yerden duyup okumamıştım ve birini keşfetmek heyecan verici birşey, özel birşey. Pinhan' ı çok sevmiştim. "Şehrin Aynaları" nı da sevdim. Sonra "Mahrem" geldi. O da çok özel benim için. Tanındı o sıralarda filan. Sonrakiler de iyiydi. Baba ve Piç i pek beğenmedim. Zayıf buldum diğerlerine göre, ama hala idare ediyordum. Siyah Süt ü saymadık zaten, saymayın demişti. Ama bu "Aşk" ne yahuu? Hiç sevmedim. Sevgili D. "sanki başkası yazmış gibi" dedi, çok doğru. Başkası yazmış, daha yüzeysel biri yazmış, daha sıradan biri yazmış, Elif Şafak yazmamış gibi. Çeviri de kötü. Ayrıca bari bir İngilizce bir Türkçe filan yazsaydı kitapları. Hele de tasavvuf, Türkçe yazılmalıydı bence. Ella nın hikayesi de zayıf geldi, Şems' inde. Ciddi ciddi üzüldüm ben.


3- Nihal Bengisu Karaca' nın şu aşağıdaki yazısına üzüldüm, ölüleri taciz etmek bu bence. Daha çok şey yazardım ama boşverin. Ölüleri rahat bırakalım. Hele de fena bir şekilde öldürülenleri. Ölüler kendini savunamaz, yanlış anlamışsın, öylesine bir pozdu, "yırtmak" gibi bir niyetim yok diyemez. İnsanda biraz vicdan olur. Tamam Dexter seviyor, etkilenmiş olabilir ama biri ona gerçekle kurgunun birbirinden çok farklı şeyler olduğunu anlatmalı. Nick Cave de "All beauty must die" diye şarkı yapıyor bayılarak dinliyoruz ama Kylie Minouge ' un başına gerçekten de taşı ekleştirmiş olsaydı, böyle soğukkanlı yaklaşmazdık olaya. Kurgu olduğundan seviyoruz ve hakkında rahatça konuşuyoruz. Gerçek dünyada gerçek maktüllere saygı gösteriyoruz. Taciz etmiyoruz.


Bat dünya bat!











Tuesday, March 17, 2009

Bi The Way


If te bir film seyrettim: Bi the way.

İki kız feci eğlenceli birşey yapmışlar, Amerika' yı baştan başa katederek, herkese biseksüellik ile ilgili fikirlerini sormuşlar. Bu konuşmalardan ve genel anlamda biseksüellik kavramından bahseden bir belgesel çekmişler.

Feci eğlenceli çünkü bir kere içinde yolculuk var hiçbişey olmasa..

Film şu argümanla başlıyor:

Amerikan gençliği içinde giderek artan bir biseksüellik eğilimi gözleniyor, bu hep böyleydi de şimdi mi açıkça konuşulabiliyor yoksa Amerikan gençliği seksüaliteyi farklı bir yere mi taşıyor? Film bu izlek üzerinden gidiyor ama arada baya bir soru soruyor, seksüel kimlik hakkında.

En ilginci 11 yaşında babası eşcinsel olan bir çocuğun gözünden olaya bakılması idi. Genelde istenen çocukların büyürken bir erkek bir dişi figürü görmesi ve bu figürlerin olabildiğince straight olmasıdır ya, çocuk bunun antitezi. Bir kere olağanüstü akıllı bir çocuk ve mutsuz görünmüyor, sağlıklı da duruyor oldukça. Fakat her yaşıtlarından farklı çocuk gibi erken büyümüş. Lafları, kafa yorduğu meseleler çok "büyük" işi.. Bir de tabii filmi vermek istediği mesaj bu olduğu için çocuğun hayatını manipüle ederek de anlatıyor olabilir. Gerçi bundan kaçınmak için sanırım, çocuğun küçükken annesine " ben eşcinsel olmalıyım yoksa babam beni sevmez." dediğini anlattırıyorlar. Küçük bir çocuk için gerçekten kafa karıştırıcı. Ama yavrum çözümü bulmuş, "İlerde eşcinsel mi olurum, hetero mu olurum diye çok kafa yoruyordum. Bu kafa yorma iki yılımı aldı ama sonunda zamana bırakıp çocukluğumun keyfini çıkarmaya karar verdim." diyor. :) Öyle tatli bir ufaklık ki..

Başka bir soru biseksüel biri monogam olabilir mi? Seksüel kimliğini normalden farklı tanımlayan biri, tavşanlar gibi seks yapmak zorunda mıdır? Tek eşli olabilir mi? Filmde monogamininde farklı bir tanımını görmek mümkün. Biseksüel kadınla erkek arkadaşı beraber yaşıyorlar, birbirlerini aldatmıyorlar fakat geceleri partilerde beraber kız avına çıkarak, "muhakkak ikisinin de onayladığı" bir kızla başka mecralara yelken açabiliyorlar. Fakat bunu aldatma olarak tanımlamıyorlar. Kız bir gece rüyasında erkek arkadaşını aldattığını görüyor ve dehşet içinde uyanıyor. Bu normal bir kadının hissedebileceği dehşet hissi ile aynı. Yani sınırlar farklı çizilse de bir sınır çizilerek mongami yaşanabiliyor. Bir de güzel bir lafı var kızın erkek arkadaşının: "Tyra' nın kızları da beğendiği için bir gün benim yerime bir kızı koyması gibi bir tehlike olduğunu biliyorum ama yarın başıma bir meteor düşebileceğini de biliyorum" tarzı bir laf ediyor. Kişilere ipotek koyamayacağımzın, hiç bir ilişkinin garanti belgesi ile gelmediğinin güzel bir ifadesi.

Film biseksüelliği bir moda bir çerez trend olarak da değerlendirilebileceğinin de altını çiziyor. Yani Amerikan gençliği bunu "cool" birşey olarak görerek yapabilirler. Madonna' nın Britney'i öpmesi, OC de (OC yi çok pis takip ediyomuş bu Amerikalılar) kız kahramanın başka bir kızla ilişki yaşaması filan gibi şeyler biseksüelliği bir seksüellik kimlik değil de bir moda olarak mı yaşanıyor dedirtiyor. Bu tabii Amerika'yı bağlar. Bizde böyle bir moda çıkması biraz zor olduğundan :))

Bir sürü konuda sorular soruyor film, sonunu da Amerikan gençliği seksüel kimliği yeniden tanımlıyor olarak bağlıyor.

Filmin negatif yönlerini sıralamak gerekirse özellikle fazla pembe bir dünya çiziyor yani tamam orası Amerika olabilir ama nüfusun kaçta kaçı bu tip şeyleri rahatça tartışacak kadar open minded olabilir? Çok ta olduğunu sanmıyorum. Yani filmde hep ya biseksüel ya da biseksüelliği öcü gibi görmeyecek kişilerle konuşuluyor, biraz tek yanlı. Gerçi "toplum buna hazır değil, çekilmemeli" anlamında demiyorum tabii, toplum buna hazır değil lafının tam bir zırva olduğunu da düşünürüm ama bu film keşke o hazır olmayacağı düşünülen toplum tarafndan izlenerek biraz kafa açıcı olabilse. Ama kendin çal, kendin oyna tarzı bir durum var.

IMDB de de buna değinmişler, bu filmi zaten biselsüelliği öcü görmeyen ya da sempati besleyen insanlar seyredecek o zaman esprisi nedir gibi. Doğru. Bir de tabii bunu seyredip böyle bir dünya var diyerek filmden çıkınca erkek arkadaşının dudaklarına yapışacak bir erkek varsa onun için tehlikeli olabilir bu film :) Yok öyle birşey dostum.

Bir de belgesel film olarak öyle çok süper bir film değil ne bileyim soruların dizilişi, röportaj görüntüleri filan yani çok etkileyici bir belgesel değil ama öyle bir derdi de yok gibi daha çok seksüel kimlikler üzerine bi muhabbet edelim hadi bakalım şeklinde. E iyi keyifli.

Bir de bilmem bana mı öyle geliyor ama bence biseksüellik halk arasında eşcinsellikten daha fazla kabul gören birşey. Daha çok erkekler için konuşuyorum çünkü zaten kızların kızlarla beraber olması arzu edilir birşey gibi sunuluyor. Yani bir sexual orientationdan çok bir performance art gibi, estetik bir olay gibi.( Bu biraz da medya gazı tabii yoksa kız kıza ilişki her zaman şiir gibi olmuyordur yani. ) Erkekler ise sanki biseksüelse "kızları da becerebiliyor canım ama afacan arada erkeklerle de takılıyor" gibi daha sevimli düşünülüyor sanki. Belki de kızlarla da yapabildiği için eşcinsel ilişkide de aktif olduğuna karar verilip, "kız erkek ayırdetmiyo aygır" şeklinde sevimlileştiriliyor da olabilir. Zaten bildiğiniz gibi eşcinsellik, erkişi pasifse daha kötü algılanan birşey. Aktif olunca kendisini eşcinsel olarak tanımlamayanlar bile bolca var. (Funny :))


Filmde de bir ara aslında erkek biseksüel diye birşey yoktur, dah açılamamış eşcinseldir onlar şeklinde bir teori de konuşuluyor. Sanmıyorum ben durumun bu olduğunu.. Bir de eşcinsel ilişkide illa bir aktif bir pasif olmadığını da yeni öğrendim. "Way to go" diyorum hem kendime hem insanlığa..

Sunday, March 15, 2009

Wicked Game


İki tane mimim var. Bu mim görevlerimi eda etmek isterim sayın karilerim.
Bir tanesinde Öykücü'm beni en sevdiği 7 blog arasına almış, benden de en sevdiğim beğendiğim 7 blogu yazmamı istiyor. Sağolsun :) Diğerinde ise Gregor Samsa beni mimlemiş ve blog dünyasının fena çocuğu Fenasi Kerim ' in başlattığı "illa bir blog yazarı ile halvet olmanız gerekseydi hangisini seçerdiniz?" şeklinde bir mimi bana pas etmiş. Utanmaz insan. Bir de benden daha cesur filan diyerek gazlamış beni. :) Gazlamasa da kaçak güreşmekten nefret ettiğim için insan gibi bir cevap vereceğim merak etmesin. Ama önce top 7 blogum:
(Sıralama tamamen rastgeledir.)
1- EKMEKCIKIZ: Renkli biri bir kere, sinema aşığı ben gibi, bir de ben onun yanında kendimi çok huzurlu hissediyorum, iki tane süper çocuğu var, böyle anne anne davranıyor sanki bana da, seviyorum işte :) Bir de hanımefendi bir insan. Duruşunu seviyorum.
2- Hypocrite in a Pouffy White Dress : Özellikle kadınlarla ilgili yazılarıyla içimi soğuttuğu için, iyi yazdığı için ve aynı şekilde duruşunu sevdiğim için.
3- miso : Kedi o kedi.. Güzel yazıyor, sevimli, uyanık ayrıca okuldaşım. :)
4- Passive Apathetic : Bu aralar yazmıyor hem de morali bozuktu en son. Hep yazsın istiyorum. Üslubunu da seviyorum, insan olarak da sevebileceğim biri bence. I adore her. Belki bu vesileyle yine yazar.
5- torkunc : Öykülerini seviyorum özellikle. Zarif bir beyefendi ayrıca. O da çoktandır yazmıyordu, ama az ses vermeye başladı. Yazsın yazsın.
6- V i r g i l i u s : Utanmaz, o beni en sevdiği 7 blog arasına koymamış ama ben koyacağım. Benim için söyle özel bir yanı var, onun gibi bir insanı sevebileceğimi hiç sanmazdım. Womanizer bir geçmişi var, (bu yüzden çok güzel kefaret yazıları yazıyor gerçi) kadın düşmanı bir hali de var. Biraz mide bulantısı, biraz derinlik korkusu ile okuduğum yazıları da oldu. Hep söylediği gibi onun canlı canlı yaptığı otopsilerini çok seviyorum ayrıca arafta ikide bir karşılaşıyoruz ama ben selam vermiyorum :)
7- ASLINDA ZOR DEĞİL : Deryik yani. Çok akıllı, çok genç, ışık ışık birşey. Seviyorum.

Şimdi gelelim "wicked game" e. Sevgilim blogumu okuyor olsaydı Gergor cum gibi kaçamağa girer, istediğimle zaten beraberim filan derdim ama dedim ya kaçak güreşmeyi sevmem, işin ucunda sevgilimi küstürmek de yok. O yüzden adam gibi düşünüp bir blogger seçeyim dedim. Seçtim de, Simon ' ı seçtim. Bir kere şunu söyleyim bu mimden önce asla ve kata böyle birşey düşünmedim. Şimdi de düşünmüyorum zaten de, demek istediğim zaten aklımda olan birşey değildi. Ama illa birini seçeyim diye düşününce seçtim. Neden derseniz, sevgili Simon çok kontrollü ve hafifçe de elitist bir insanımız. Ayrıca metrolarda filan kız kovalasa da bazen, hiç öyle hayatının merkezine bu tarz şeyleri koyan bir insan değil. O yüzden işte. Adı üstünde "The Saint". Kim bir aziz dururken Don Juan ı tercih eder? Ben değil. Hem aralarda da sinema geyiği yaparız. (Aralarda derken? :)) Harbi pisim.
Şimdi bu mimi başkalarına pas edelim. Amaç sadece oyun unutmayın, kimsenin kimseyle ciddi ciddi halvet olma isteği filan asla yok. Bu sadece provokatif olmayı amaçlayan bir mim. Relax. Eveet ben "Noni" yi, (biraz kafası dağılsın, üzgün bu aralar), "Virgilius" u, (maksat pislik olsun, hem bakalım kaçamak yanıtlayacak mı?) ve de Gülçin 'i mimliyorum. Eheheheheh.

Wednesday, March 11, 2009

Al kaburga kemiğini, oynamıyorum!


Lacan hakkında pek bilgim yok. Ama söylediği bir cümle var yeni okuduğum.."Kadın yoktur" diyor Lacan amca.

Ne güzel söylemiş. ("Birşeyler eksik" isimli çok tatlı, ufak Bülent Somay kitabı sayesinde tanıştım bu kavramla. Yani yazacağım bilgilerdeki kaynağım bu kitaptır. )

Uzun süre feministlerce yanlış anlaşılmış bu söz, "sen nasıl kadın yok dersin, kadın vardır, sesimizi yükselteceğiz" filan gibi söylemlere girmişler. Halbuki Lacan amcanın söylemek istediği şey bambaşka. Diyor ki, dil denen şeyi erkekler inşa etti. Dünyayı tanımlama, sözcüklere dökme işini erkekler yaptı ve dili de kendilerine göre oluşturdular. Kadına da bir tanım buldular, bir sınır çizdiler ve "Kadın budur" dediler. Halbuki dilin yüklediklerini taşıyan öyle bir varlık yok.


Erkeğin çizdiği dünyadaki "kadın" olmayı kabul edip, "ben kadınım ve varım" demek aslında nesneleşmeyi kabul etmek oluyor. "Kadın madın yok, varlığıma böyle bir sınır çizmiyorum" dediğinde özneleşiyor kadın. Bir nevi "sizin kadın tanımınız bu ise ben bu işte yokum arkadaş" demek gibi birşey.. "Daha da gelmem dünyaya.." gibi :)


Gerçekten dildeki erkek egemenliği ne kadar belirgin. İnsan ve erkek çoğu dilde eş anlamlı.. İngilizce de "mankind", Türkçe de "insanoğlu". Türkçede artikel yok, artikel olan dillerde, insana referans verilirken hep erkeğin artikeli kullanılır. İngilizce de "he" gibi. "he/she" olarak yazmak bile çok yeni ve sanki önceki hatayı hatırlattığı için pek bir değeri de yok. Sadece gramer de değil. Mesela kadının çok kişiyle yatanı (para almasa da) o.rospu olarak nitelenirken, erkeğin çok yatanına karşılık gelen bir "kötü söz" yok. Erkeğe söylenebilecek en kötü söz "pez..nk" ama onun da kelime olarak anlamı " kadın satışında aracı ". Yani yine kadının eyleminden dolayı kötü olan bir erkek var karşımızda. Cinsellikle ilgili erkeğin kendi yaptığı birşeyden dolayı söylenen bir kötü söz yok. "İb.ne" var tabii ama orda da zaten kadınsı gördüklerine "İb.ne" dediklerinden gene kadınlara bir kasıt var. "Yani en kötümüz ib.ne o da kadınlara benzediği için. " diyor erkekler..

Yaptıkları hiçbir cinsi eylem için sorumluluk almıyorlar, erdem yükü tamamen kadının omuzlarında.

Bu bakış açısına karşı "Ama yaradılış, spe.rm saçcam ben, ondaan" filan diyenler çıkar. Allahım bu argüman kadar eskiyeni var mı acaba? Dostum biz evriliyorduk, doğadan kopuyor, içgüdülerden (hayvanlıktan) sıyrılıp insan oluyorduk, siz nerde kaldınız?

"Evet ben kadınım, kadınlar vardır, şöyledir böyledir " diyerek onların kaldığı yerde biz de çakılıp kalıyoruz özetle.

Kadın filan yok.. Ne güzel biraz olsun sınıflandırmış biraz olsun ele avuca sığdırmıştınız bizi ama yok, bunu da kabul etmiyoruz. İyiden iyiye apışır kalır ve siz de evrilmeye başlarsınız umarım sevgili erkekler.