Friday, December 29, 2006

2007 Bizim Yılımız Olsun



2006 dan 2007 ye girerken hem 2006 da yaşadığım şeyleri hatırlamak hem de 2007 sonunda yapmış olmak istediğim şeyleri (gavurun new years resolution dediği olay) listelemek istedim zaten Kanat Atkaya misali listeler yapmaya özel bir ilgim var.
Hemen başlıyorum,
Önce 2006 nın önemli olayları:
1- İş değiştirdim. Önemli bir değişiklikti, sancılı oldu, karar vermem de eski işimden kopmam da.. Severek ayrıldık denir ya o hesap. Son gün işten eve dönünce bağıra bağıra ağlamamı unutamam mesela. Bir de bu tip olayların hep fon müziği vardır bende. Bununki de Çamur grubundan "Yok" şarkısı.Ama herşeye rağmen iş değiştirmem doğru bir karardı ve benim için en iyisiydi.
2- Aldığım yaklaşık 15 kilo.. Buna yorum yapmıyorum. Ama vardır bunun da bir sebebi, bunu yaşamam gerekmiş, inanırım ben böyle şeylere.
3- Ablamların İstanbul dan taşınması - Yeğen aşeriyorum resmen, bu da pek hoş değilmiş geçelim.
4- Kuzenimin ayağını kırması- Hayatta hep başkalarının başına gelir sandığımız bir aksiliğin yanıbaşımızdakine gelmesi ile sarsılma..- Bunu da geçtik.
5- Hoşlandığım kişinin- onun hoşlandığımdan haberi yoktu- en yakın arkadaşlarımdan biri ile beraber olmaya başlaması. En yakın arkadaşımın haberi olduğu için biraz acıtıcıydı, özellikle benim doğumgünümde biraraya gelip beraber olmaya başladıkları düşünülürse :) Ama yapacak birşey yoktu, sonuçta hoşlandığım kişi benden hoşlanmıyordu, arkadaşımın da aralarında böylesi bir elektrik varken vazgeçmesi düşünülemezdi. Ama acıtıyor arkadaşlar. Bu da geçti ama, o arkadaşımla bağlarım da kopmadı, bu krizi bu şekilde yönetip aşabildiğim için kendimi iyi hissediyorum aslında..(Ay pek açılıp saçıldım. Varsın olsun.)
Ay çok süper geçmemiş 2006, ama olsun içinde küçük mutluluklardan bol bol vardı, yazmaya gelince akla gelmeyen ama beni pek mutlu eden.. Çok kahkaha vardı, çok arkadaşlarla geçirilen güzel vakit vardı, güzel filmler vardı, güzel yeni dostluklar vardı. Gidilen keşfedilen yeni mekanlar, geziler vardı. Yeğenciğimle geçirdiğim bir sürü güzel zaman vardı, onun minicik eli elimdeyken hiçbirşey kötü görünmedi bana bu yıl da.
Hem nasıl unuturum 2006 da blog dünyası ile tanıştım ve şu an yüzünü gömeden sevdiğim arkadaş olarak gördüğüm pek güzel dostlarım var.
Şimdi mutlu oldum hiç yoktan..:) Ama zamanım azaldı 2007 de yapmak istediklerim gelecek postun konusu olsun.
Hepinizi öpüyorum, 2007 de tüm blogger arkadaşlarım çok mutlu olsun, sevenleri ile coşkulu mutlu süpper bir yıl geçirsin. Tabii ben de ;)

Wednesday, December 27, 2006

Nothing Is Impossible


Diyet konularına ara verdik sevgili Hugh le ama yine de Pazartesi günkü endokrinolog randevusunu anlatmak ister deli gönül..
Olay şöyle gelişti, sabahın kör vaktinde henüz kargalar kahvaltılarını yeni bitirmiş çaylarını içerken doktorun kapısındaydım ben. Orta yaşlı babacan bir adamcağız. Bana bir sürü soru sordu genetik yatkınlıklarım filan için. Sonra bi tepeden tırnağa muayene etti. Sonra beni tarttı, hiç hoş değil. :) 106 çıktım. Ama işin komiği boyumu da daha uzun tarttı. 2 santim uzamışım :))) Nası oluyosa..
Neysem sonra dedi ki, "Sende insülin direnci var ve bunu düzeltmemiz gerek, şeker hastalığı, Tip2 Diyabet için potansiyel oluşturuyor. Belki yarın olmazsın ama 5 sene sonra olursun, bilemedin 10 ama olursun"
Insülin direncini de şöyle açıkladı normal bir insan kan şekerini dengede tutabilmek için insülini 7 mg salgılarken benim vücut insüline direndiği için daha fazla insüline ihtiyaç duyuluyor ve ben 20 mg insülin salgılıyormuşum. Umarım doğru aktarmışımdır, ben böyle anladım. Sonra bir örnek verdi, bir hastası 30 mg salgılarken gelmiş, 130 kg filanmış, 80 kg civarlarına gelince bunun salgılaması normal yani 7 mg a düşmüş.
Yani kilo verilince halloluyormuş bu sorun ama bu sorun olduğu için de kilo vermen güç, hangisi hangisini doğuruyor belli değil, yumurta tavuk ilişkisi gibi. Bir yerde bu döngüye son vermemiz gerek.
Bunu da şöyle yapacağız, doktorum 3 şeyle olacak bu iş dedi.
1- Diyet (ne süpriz değil mi :))
2- Egzersiz (Spor salonuna filan gerek yok her gün yürü yeter dedi doktor.)
3- Glucophage
Bu üçüncü güzide bir ilacımız olup, kendisi beni iyi edeceğine hasta etmiş, güçten düşürmüştür. Şöyle ki, bu ilaç vücudun mevcut insülini kullanmasını sağlıyor, o direnci kırıyor, iştahı da bu nedenle azaltıyor, zaten çok iştahlı olmamın sebebi çok insülin salgılamakmış. İlaç vücudun insülini kullanmasını sağladığı için vücut extradan insülin salgılamıyor, iştahın da normalleşiyor.

Ben hemen Pazartesi başladım, ilk başta birşey olmadı ama yatmaya yakın bir mide bulantısı bir halsizlik. Neyse uyudum zar zor, gecenin köründe acaip bir karın ağrısı ile uyandım, ishal da yapmış ilaç.. Ama bu yan etkiler normalmiş,bir süre sonra geçiyormuş. Neyse bakalım.
Bu arada Sashacım (karmançorman) bana kendi tecrübelerinden çok bilgi aktardı, sağolsun, umut verdi bana, ben de onun gibi 3 aydan sonra ilacı kesmeyi hedefliyorum.
Ay çok yazdım, konuyla ilgisi olmayanlardan özür.
Bu arada ben tabii ki 3 gündür diyet yapıyor, yürüyor ve ilacımı içiyorum, artık bitecek bu iş.. Ve cidden iştahım azaldı. (Gerçi biraz da mide bulantısı ile başarıyor ilaç bunu bence ama :))Kararlıyım ve kendimi şimdiden en azından moral olarak hafif hissediyorum. :)
Sözlerimi de sevgili Depeche Mode un çok anlamlı "Nothing is Impossible" şarkısı ile noktalıyorum. (Sezen Cumhur Önal oldum ayak üstü :))Sahiden şu anki halime cuk oturuyor şarkı.
Nothing Is Impossible

just give me a reason, some kind of sign
i’ll need a miracle to help me this time
i heard what you said, and i feel the same
i know in my heart that i’ll have to change

even the stars look brighter tonight
nothing’s impossible
i still believe in love at first sight
nothing’s impossible

Türkçesi: (Bu sefer kendim çevirdim, idare edin :))

Bana bir sebep ver, bir çeşit işaret
Bu sefer bana yardımcı bir mucizeye ihtiyacım var
Ne dediğini duydum, ben de aynını hissediyorum
Kalbimde biliyorum ki, değişmeliyim.

Bu gece yıldızlar bile daha parlak görünüyor.
Hiçbirşey imkansız değil.
Hala ilk görüşte aşka inanıyorum
Hiçbirşey imkansız değil.

Not: Foto bir nebula fotoğrafı, bayılıyorum bunlara..

Tuesday, December 26, 2006

Hunk






Biraz kopalım rejimden insülinden yahuu :) Bu ne güzelliktir arkadaşlar.. I love Hugh Jackman..
Bu arada yine de birşeye değinmeden edemeyeceğim, Gluphopage kullanan ya da bilgisi olan var mı? Midemi bulandırıyo şerefsiz ilaç..

Sunday, December 24, 2006

Hey You!


Bugün Pazar, insanların saat 10,00 a kadar yatakta oyalanmayı sevdikleri, zengin sabah kahvaltıları hazırladıkları (ya da hazır kahvaltılara kondukları özellikle erkek veya çocuklarsa) gazetelerin Pazar eklerini tembel tembel karıştırdıkları bir gün.. O zaman.. O zaman benim işyerinde ne işim vaaarrr?? Buranın bağrınarak söylendiğini hayal edin.. :)
Evet işteyim, pek moralim bozuk değil aslında kendimi acındırdığıma bakmayın..
Hemen son haberler, insülin testlerinde insülin direncimin olduğu ortaya çıktı, bunu uzun uzun anlatmıycam, sadece yağlanmayı sağlayan pis bişey işte.. Şişmanlık bunu tetikliyor, bu da şişmanlığı arttırıyor böyle mutlu kardeşler bunlar: obeziteyle insülin direnci.. Bozacam işte mutluluğunuzu.. Böyle bir psikopatlık geldi üstüme sanki insülin direnci bir insanmış da benim düşmanımmış gibi konuşuyom.. Hişş kime diyorum İnsülin Direnci, gelirsem oraya fena yaparım.. Bakma öyle suratıma, hişş sırıtmaaa.. Aha yandı benim devreler..:))
Neysem önlem olarak Pazartesi sabah saat 08,00 e endokrinolog la randevu alındı, kendimi Türk hekimlerine emanet edeceğim.:) Bir de bu insülin direnci şeker hastalığı demek değilmiş, onu sordum doktora sesim titreyerek, hayır şeker hastası değilsiniz ama bu durum potansiyel oluşturuyor dedi. Öldürcem seni potansiyeeell.. Biraz da PMS in yardımıyla delirdim arkadaşlar :)
Akşama Nip Tuck var, heyooo..:) Güzel şeyler var canım hayatta.. Değil mi? Var deyiiin..:)
Bir de Hey You dinleyip duruyom, ne varsa eskilerde var, hey gidi Pink Floyd..Sözlerini de paylaşmazsam çatlarım, bir de tabii ki herkes İngilizce bilmek zorunda olmadığı için Türkçesini de ekledim.

hey you,
out there in the cold getting lonely, getting old
can you feel me?
hey you, standing in the aisles
with itchy feet and fading smiles
can you feel me?

hey you, dont help them to bury the light
don't give in without a fight.

hey you, out there on your own
sitting naked by the phone
would you touch me?
hey you, with you ear against the wall
waiting for someone to call out
would you touch me?
hey you, would you help me to carry the stone?
open your heart, i'm coming home.

but it was only fantasy.
the wall was too high,as you can see.
no matter how he tried,
he could not break free.
and the worms ate into his brain.,

hey you, standing in the road
always doing what you're told,
can you help me?
hey you, out there beyond the wall,
breaking bottles in the hall,
can you help me?
hey you, don't tell me there's no hope at all
together we stand, divided we fall.

hey sen! dışarda soğukta bekleyenyalnız başına ve çökmüş, beni hissedebiliyormusun?
hey sen! geçitte ayakta durankaşınan ayakların ve solan gülüşünle, beni hissedebiliyor musun?hey sen! ışığı gömmelerine yardımcı olma onlara boyun eğme döğüşmeden.
hey sen! orada duran tek başına çırılçıplak telefonun yanında, bana dokunabilir misin?
hey sen! kulağını duvara dayamış durankendini çağıracak birini bekleyen, bana dokunabilir misin?
hey sen! taşı götürmeme yardım eder misin?aç kalbini yuvama dönüyorum.
ama her şey sadece bir düştü duvar çok yüksekti gördüğün gibi
önemli değil onca çabalaması, kurtulamadı sonunda
ve solucanlar yedi beynini.
hey sen! yoldaki, her söylenene boyun eğen, bana yardım edebilir misin?
hey sen! duvarın yanındaki salonda şişeleri kırarken, bana yardım edebilir misin?
hey sen! hiçbir zaman umut olmadığını söyleme bana.Birlikte ayaktayız, yıkılırız bölününce.

Thursday, December 21, 2006

Hello Loneliness


i. her şeyi süpürebilirsin;
sonbaharı süpüremezsin.

sen her şeyi süpürebilirsin;
sonbaharı süpüremezsin.

yalnızsa
sürekli bir sonbaharı
süpürür hep.
düşünemezsin.

ii.
yanar
sobasında
yalnızın
üşüyen
bakışları.

lambasında
karanlığa donuk
bir ışık titrer
sönük-sönük.

penceresi dışına kapanmıştır,
kapısı içine örtük.

iii.
yalnız bin yıl yasar
kendini bir anada.

iv.
yalnızın nesi var, nesi yoksa
tümü birdenbiredir.

v.
yalnız bir ordudur
kendi çölünde

sonsuz savaşlarında
hep yenen kendi ordusunu.

vi.
yalnızın sakladığı bir şey vardır;
boyuna yerini değiştirir,
boyuna onu arar.
biri bulsa diye.

vii.
yalnız hem bilgesi,
hem delisidir kendi dünyasının.
ayrıca; hem efendisi
hem kölesidir kendisinin

tadını çıkaramaz
görecesiz
dünyasında hiçbirinin

viii.
yalnız sürekli dinleyendir
söylenmemiş bir sözü.

ix.
sözünde durması yalnızın
yalancılığıdır kendisine.

ozdemir asaf

Tuesday, December 19, 2006

Obesian Rhapsody


Zayıf Olmanın Getirebileceği Yararlar listesi yapacaktım ama baktım bir önceki şişmanlığın zararlarının tersi oluyor sadece, yeni birşey söyleyemiyorum, bıraktım ben de.. Onun yerine hafta sonu başıma gelenleri anlatayım.
Cumartesi doktora gittim, alakasız bir branş olduğu halde benden şeker yüklemesi testi istedi doktor. Şişmanlıktan dolayı tabii. Neyse efenim ben aç karna kan aldırdım sora bana kocaa bir bardak şekerli su içirdiler. İki saat geçti, (birşey yiyip içmedim) bir de öyle kanımı aldılar. Benim de damarlar yüzeye yakın değildir, çok zorlandılar, sonunda elimden aldılar, baya bir canım yandı.
Neyse yaptırdım bu testleri sonra sahilde yürüdüm, kendimi iyi hissediyodum, yürüyüş sonunda bir markete girdim, birşeyler alırken, aman tanrım, nasıl bir halsizlik geldi üstüme nasıl, soğuk soğuk terliyorum, ellerim filan titriyor, şeker yüklemesi ve açlıktan oldu tabii. Ama tarifsiz bir his, nerdeyse bayılacağım, zar zor gidip markette sergilenen İkram bisküvilerinden birtane alıp ağzıma attım ama alırken ellerim filan zangır zangır titriyor :) Sonra bu bana ilaç gibi geldi, azcık kendime geldim, taksiye atlayıp vınn eve, ardından evde ne var ne yok mideye transfer :) Yine de kendime gelemedim, erkenden uyudum, Cumartesi günüm böylece öldü, ne sinemaya gidebildim ne başka şeye. Pazar da çalıştım yine :( Haftasonunun tek pırıltısı Pazar gecesi çıkan Nip Tuck ın muhteşem bölümü oldu.
Bu arada test sonuçlarını aldım ama henüz doktorla görüşemedim, büyük ihtimal beni bir diyetisyene sepetliycek, yüksek çıkmış gibi duruyor değerler. Birazcık endişeli, birazcık "artık gereğini yapıcaz." modundayım.
Ama sanmayın ki yediklerime dikkat ediyorum, yine çılgınlar gibi yiyorum :( Resmen vücudumun eritmekte zorlanıp yorgun düştüğünü görüyorum. Neyse geçecek ama bunlar. İnanıyorum.

Başımıza gelen bütün bu şeyler,
Dünyada olmamaktan daha iyi.
Hem bizim için hasret falan da neymiş ki,
Sen orda yıldızlara bakar dalarsın,
Ben burda cigaramı yakar dalarım.
İşte olur biter.

Ezginin Günlüğü' nün muhteşem şarkısı, zor zamanlarımda bana yardımcı olur hep. Burdaki hasret kalınan sevgili değil, zayıflık tabii :))

Sunday, December 17, 2006

BitterSweet



Şişmanlığım yüzünden çektiğim acılar:
- Rahat yürüyememek , yürürken soluk soluğa kalmak
- Çok yemek yiyince hiç birşey yapmak istememek, yerinden kıpırdayamamak
- Çok kötü beslendiğim bazı günler kabızlık sorunu çekmek, canımın aşırı yanması
- Bazen çok yağlı salçalı vb yediğimde yediklerimin ağzıma gelip boğazımı yakması, o iğrenç tat
- Devamlı sağlığımdan endişe duymak, kalp hastalığı riski
- Bel fıtığı riski
- Estetik olarak kendini çirkin bulmak
- Etrafın şişman olduğun için seni görüş biçimleri
- Karşı cinsle ilişki ihtimalini bile düşünememek- sebebi biraz da özgüven eksikliği ama özgüvensizliği tetikleyen de şişmanlık
- Ailemin benimle ilgili kaygıları, onları mutsuz etmem
- Biryerlere tırmanamamak, herkes mesela gezide duvardan atlamak gerektiğinde atlayıp giderken boynu bükük kalmak
- Giyecek alışverişinde sıkıntılar, bedenine ve yaşına göre birşey bulamamak
- Obez lafının can acıtması
- Kolesterol yüksekliği yüzünden karşı karşıya kalınan tehlikeler
- Yaş ilerleyip de kilo vermek istersem derimin pörsüyeceği gerçeğini hep düşünüp bunalmam
- Hep hayatı kaçırıyor gibi hissetmek
- Gidilen dans edilen mekanlarda bedeninin salınımlarından kaygı duymak, gönlünce dans edememek
- İnsanların “neden yiyor ki, iradesiz” diye düşündüklerini bilmek- hepsi olmasa da..
- Aynalara tedirgin bakmak
- Fotoğraf çekilirken tedirginleşmek, hele fotolara bakılırken resmen korkmak
- Ofiste dışarı çıkmak için herkesin önünden geçmek zorunda isen dışarı bir türlü çıkamayıp yerinde patlamak.
- Görünmez olmaya çalışmak
- Birinden hoşlanırsan acı çekmek, hoşlanma hakkının bile olmadığına inanmak
- Hep tercih edilmeyen konumunda olmak
- Gece kalkıp çok yiyince çekilen hazımsızlık, göbeğin şiş halinin verdiği maddi acı-estetik değil.
- Çizme giyememek
- Ayaklarının şişmanlayınca büyümesi, ayakkabılara sığamamak
- Bikini giyememek
- Etek giyememek
Şişmanlığın faydaları:
- Yenen yemeklerin verdiği rahatlık hissi- maksimum yarım saat
- Çok yiyince hiçbirşey düşünmemek, kaygıların bir süre rahat bırakması
- Şişmanlığı bahane edip karşı cinsle ilgilenmeyince ilişkilerin getirebileceği anksiyetelerden kurtulma
- Hayatı ertelemek için süper bir bahane
- Yatarken çekirdek kabını koyabileceğin bir göbeğe sahip olma :)

Yaa listelerim böyle bunları hazırlayınca akşama oluşan o müthiiş iştahım biraz azaldı, ekleyecek birşey de bulamadım. İşte.. Story Of My Life. :)
Bundan ibaret olmadığım bir yaşam özlemiyle.
Bir de zayıf olmanın getireceği yararlar şeklinde bir liste hazırlayacağım.
Arkası yarın :)

Tuesday, December 12, 2006

Haftanın Çorbası: Bebek İsteği- Masumiyet- Kader- Kese Kağıdı- Estetik Cerrahi


Evet, bu konulardan bahsedeceğim, yanyana pek uyumlu olmadılar ama son dönemde kafamı meşgul edenler bunlar.
Öncelikle bebek.. Cumartesi günü bir arkadaşımın 3 aylık bebeğini görmeye gittim, nasıl güzel bir yaratık anlatamam, kapkara güzel gözler, ufacık ağız, tombili yanaklar ve gıdı, ortada minicik pamuk bir çene.. Ve nasıl uslu. Kucak yadırgama filan yok, biz oradayken bir kez bile ağlamadı, kendi dilinde muhabbet bile etti. Çevirebilecek olanlar varsa şöyle birşeyler dedi: Agu gu hevv (gerçekten hev diyo:)) Muhteşem birşeydi, maşallah nazar değmesin. O kadar istedim ki bir bebeğim olmasını, bunun için gerekenlerin başlangıcına bile sahip değilim, bu okuma yazma bilmeyen birinin Dostoyevski okmayı istemesi gibi birşey ama ne yapayım, istemekte suç değil ya. Hem hormonlarımın düzgün çalıştığını gösterir. ;) Yıllarca evlilik kurumu saçma, kadınları eve bağlama tuzağı, annelik değil kariyer önemli vb saçmalıklarını savunduktan sonra insan kendini 30 yaşında ve bir bebeğin karşısında erir bulabiliyor. Kader..
Kader demişken ben Cumartesi günü bir de Zeki Demirkubuz un Masumiyet filmini seyrettim. Ciğerdelen bir film, insanın içine oturan. Oyunculuklar mükemmel. Haluk Bilginer, derya Alabora döktürmüşler. Pazar günü de sinemada Masumiyette anlatılan hikayenin başlangıcını çektikleri Kader filmini seyrettim. Konu bilmeyenler için şöyle özetlenebilir, (Zeki Demirkubuz özetlemiş.) Bekir, Uğur a aşıktır. (Uğur kadın) Uğur Zagor' a, Zagor ise suça.. Bekir Uğur için kurulu düzenini, işini, karısını çocuklarını bırakır, Uğur ise hapiste olan sevgilisi Zagor un peşinden il il dolaşmaktadır. Para için pavyonlarda çalışır. Bekir de Uğur un peşinden gelir. Uğur Bekir i sevmez, gelmesini istemez, karına dön der ama Bekir Uğur dan kaçsa da döner dolaşır yine peşine düşer Uğur un. Bir kez bile dokunmadan sadece sevdiğinin yanında olur, onun Zagor a aşkı da farklı değildir, bir kez dokunmadan hapiste olan sevgilisinin peşinden her yere gider, yaşayabilmek için fahişelik de yapar. İki ölümüne aşık insan.. Böyle aşk olabilir mi? Aşk bunlara kadir mi? Yoksa dokunamamak imkansızlık mı besler aşkı? İnsan aşkı için herşeyinden vazgeçip mıknatıs gibi çekilir mi? Yola düştüğünün farkında olmadan yollara düşer mi? Off off.. Öyle etkileyiciydi ki.. Kader den çıktıktan sonra bile ağladım ki genelde filmlere filmi seyrederken ağlarım :)Herkese tavsye ederim.
Geldik kesekağıdına.. Bu biraz muzur bir konu ama takıldı kafama paylaşacağım. Ben NipTuck dizisini çok severim. İki estetik cerrahı anlatır biri daha akıllı uslu, (bence hesapçı ve uyuz) biri de uslanmaz, çapkın, tüm modellerle birlikte olmuş, yüzeysel görünen, aslında çocukken yaşadığı tacizlerin etkisinde bir adam. Çapkın olanı bir modelle evlenmek üzere, değişmiş ama model bunu bırakıp gidiyor düğünde. Bunalıma giriyor kahramanımız sonra bir gün muayenehaneye çirkin bir kız geliyor, güzelleşmek için herşeyi yapacağını söylüyor, adamımız kıza kötü davranıyor ama kız hiç şikayet etmiyor. Kızın vücudu için bir sürü ameliyat yapılıyor, bittiğinde ise doktor kızı evine çağırıyor ve kızla beraber olacaklar, adam kıza senin için alışveriş yaptım, çamaşır yatak odasında diyor ve o da ne.. Kesekağıdı var yatak odasında, adam kızdan kesekağıdını kafasına geçirmesini istiyor. İnanamadım bakakaldım ve kız da kabul ediyor. Bu derece kendini aşağılıyor. Midem bulandı, cidden bulandı. Televizyonun karşısında kalakaldım. Gerçi doktor sonra ağladı mağladı filan ama benim kalakalmışlığım biraz sürdü. Belki dediğim gibi muzur kaçtı ama ne yapayım paylaşmak istedi deli gönül. Estetik olaylarına takığız ya şişmanlık yüzünden, sanırım o yüzden çok etkilendim. Bir de kızın vücudu o kadar da kötü değildi ki, neden ameliyat oldu onu da anlamadım. Bu medya eleştirisi yapan diziler bu hastalığı daha mı körüklüyor acaba? Ne zaman insanın vücudunun içinde bir kalbi olduğu insanların kafasına dank edecek?
Neyse uzun bir post oldu, sabırlı olanlara teşekkür.
Herkesi öpüyorum.

Not: Rejim nasıl gidiyor derseniz, gidiyor valla, baya uzaklaştı, el sallıyor bana gittiği yerden :))
Not2: Foto Kader filminden..

Wednesday, December 06, 2006

Deniz canavarı değilmişim :)


Bazı işlerim vardır, öyle ertelemişimdir ki yapabileceğime inancımı yitirmişimdir. Basit ev işlerinden söz ediyorum. Geçenlerde bunların topuna birden savaş açtım. Önce odamda sorunlu olan prizi değiştirttim, kapımın kolu sorunluydu onu hallettim, yapmam gereken ufak alışverişler vardı onları yaptım. Ve en önemlisi: Kendime bir boy aynası aldım.
Şimdi diyeceksiniz ki bunda ne var, ya da bu zamana kadar neden almadın. Sırayla cevaplayayım: Bunda çok şey var, çünkü benim ayna fobim var, vitrinlerin önünden geçerken bile kendimi görcem diye korkma var ve hatta metroda yüzünü yere dikme var, camdaki yansımayı görmemek için. Çünkü görünce moralim bozuluyor. Off bu ne şeklinde. Bu yüzden ben kilolu olduğumu biliyorum ama şeklim konusunda az fikrim var. Valla nasıl oluyor demeyin oluyor. Her gün içinde yaşadığı bedeni tanıyamayabiliyor sahibi, kaçabiliyor kendiyle gözgöze gelmekten. Eh bu yüzden işte bu zamana kadar boy aynası almadım.
Sonra baktım ki, böyle yaptıkça kendimi olduğumdan da kötü görüyorum estetik olarak, ben neye benziyorum bir bakayım dedim. Aldım boy aynasını. Bir sürü tereddütten sonra.
Aynanın asıldığı gün bir heyecan korkarak geçtim karşısına. Üstümde de minimum giyecek var bu arada, hiçbirşey gizlemeden görmek istiyorum. Sonra ben bir şaşırdım, gözlerim sulandı, ağladım resmen. Meğer ben bir deniz canavarı filan değilmişim, ööyle nereye kadar uzandığı bilinmez bir kütle değilmişim. Şişmanmışım ben yahu epi topu. Ve o kadar da kötü görünmüyormuşum, hatta bayağı orantılıymışım. Sonra kendime ettiğim eziyetlere üzüldüm, beni aynadan mahrum bırakarak deniz canavarına dönüştüren zihniyete kızdım. Kendime yani.:) Sonra huzurlandım ben. Hala da bu huzur içindeyim. Canavar filan değilim, var mı ötesi :)

Monday, December 04, 2006

Moral ve Diyet Yapışık İkizler mi?


Kafama taktığım birşey var. Belki daha önce de bahsettim bilmiyorum. Neden biz diyetseverler - bu sıfat fena durmadı- diyetimizi bozunca moralsiz diyet yaparken mutlu oluyoruz? Yani çok basit gelebilir bu soru ama gerçekten öyle mi? Yani hayatta diyet ve şişmanlık dışında bizi mutlu edecek başka şeyler yok mu?
Neden hayatta mutluluk başarı= diyet, zayıflık gibi bir formül kurduk biz? Yoksa sadece ben mi kurdum da anlamsız yere genelliyorum?Yani moral diyetten bağımsız olamaz mı? Diyeti bozdum ama hayatımda diğer herşey yolunda gidiyor, mutlu olamaz mıyım? Küçük Emrah' ın "Benim hiç oyuncağım olmadı amca" repliğini çalmak istiyorum;
Küçük Obez: Şişmanlar mutlu olamaz mı amca?
Olamaz mı? Özgüven, mutluluk, huzur diyetten bağımsız olsa diyet yapmak da daha kolaylaşmaz mı?Teoride bunca güzel olan bu fikir pratik hayatta neden duvara toslar?

Neyse başka alanlara da girelim. Şu aralar gitmek istediğim filmler "Takva" "Kader" ve "Son Umut". Devamlı dinlediğim müzük ise Air grubunun tüm şarkıları. Hastasıyız.
Sevgiler.

Not: Blogumda en sevdiğim oyuncunun resmi yokmuş, çok ayıp. Yeni koydum. Afedersin sevgili hüzüngöz Jeremy..

Friday, December 01, 2006

Sana Dair


Tuna Kiremitçi' yi pek de sevmem. İtiraf edeyim. Hele İclal Aydın' la beraber olunca iyice soğumuştum. İnsanları biraz sevdikleri aynalar ya, o yüzden. İclal Aydın ı da, klasik "kuşlar-çiçekler- oh nasıl da bir sevgi böcüğüyüm ben" tavrından dolayı sevmem. Bu uzun hafif magazinsel girişi yapmamın sebebi, birden Tuna Kiremitçi' nin gözümde feci değer kazanması. Çünkü meğer kendisi "Kumdan Kaleler" diye bir grup kurmuş arkadaşları ile 1992 yılında ve yeni dinlediğim ve çok sevdiğim bir şarkıyı bestelemiş, sözlerini yazmış.

Sana Dair
yasam kadar gercek
yasamak gibi sahte
oyle cok sey var ki
yaralayan insani
bir yurek carpintisi
onu her gordugunde
oyle cok sey var ki bak
sana dair..

yanlis asklar yasadik
yanlis koprulerde
yanlis gemiler yakip aldirmadan
iki damlasu caldik
zamanin pençesinden
aldirmadan..aldirmadan..

mucize gerek bize
gidecek bir baska dus
bir dus ki korkmamis zamanin karsinda
ve bir cag gerek bize
ve bir cag bundan ozgur..
oyle cok sey var ki bak sana dair..

bu ne senden ilk kacisim
ne de ilk dususun yuregime
ne bu serden son gecisim
ne de son küsüşüm kaderime...

Tuesday, November 28, 2006

Sunny Tuesday?



Bugün kesinlikle daha iyiyim. Sağolun sevgili blog arkadaşlarım. Bana çok destek oldunuz. Bu blogu açmadan önce hayatımı böyle olumlu etkileyebileceğini düşünmemiştim, ne yalan söyleyeyim.
Dün her anlamda korkunç bir gün oldu yanlız. Gözlüğümü değiştirmiştim, akşam onu almak için evimin değil de başka bir semtin servisine bindim. Serviste iken gözlükçüyü aradım, meğer gözlük camı hazır değilmiş. Boşa bindim farklı servise. Ben de servis şöförüne gideceğim yeri söyleyip yakınlarından geçerken haber vermesini rica ettim. "Tamam Altunizade de indiririm" dedi. Tamam dedim rahatladım. Sonra bu Altunizade ye geldik deyip beni E5 in ortasında indirmeye kalktı. Az yürüyeceksin diyor, tamam yürümesine yürürüm ama vızır vızır arabalar geçiyor, kaldırım yok, ezilicem yapışacağım asfalta, ince olma hayalimi böylece gerçekleştireceğim, öyle bir durum :) "Ben burda inmem" dedim tabii, o zaman köprüde indiririm dedi. Köprünün girişinde indirdi. Ben gecenin köründe köprünün altına indim. Hafifçe tırsmıştım henüz. Az sonra daha çok tırsacağımı bilmeden.
Neyse aşağıdan otobüsler geçiyordu. Üsküdar- Hassippaşa yazan bir otobüs geldi. Ben düşünmeden bindim, hesapta Üsküdar a giderim oradan taksiye binerim diye düşünüyorum. Otobüs gidiyor da gidiyor ama nasıl tenha, kötü yerler, üstelik hayatımda görmemişim. Herhangi bir hareket görüğüm yerde ineceğim ama yok.. Bir karanlık içinde gidiyoruz. Benim tırsma hissim yavaş yavaş artıyor. Derken bir baktım otobüste bir ben kalmışım, koşup şöföre sordum titrek bir sesle :
"üsküdar a gitmiyor muydu bu otobüs?"
"Yok bacım Üsküdar dan geliyoruz."
"E burası neresi"
"Hassippaşa"..
Hassiptiiiirr.. Aynen böyle oldum :))
İndim tabii ne yapayım. Ama indiğim yerde in ve cin top oynuyorlar, ikisi dışında da kimse yok. Korkudan ağlayacak hale geldim. Neyse uzatmıyım, bir süre korkudan titreştikten sonra dualarım kabul oldu ve bir taksi geçti. Ben bir atladım bunun önüne. Öyle rahatladım ki, anlatılmaz. Sonra moralim bozuldu. Neden biz kadınlar belli bir saatten sonra dışarda iken böyle korkup titremek zorundayız? Aylin Aslım ın şarkısındaki gibi:
"Beyoğlunda gezdim gezdim de n'oldu
İstiklal insan seli beyoğlu kimin oğlu
Yürümek çok zor oldu caddeler erkek dolu
Bu saatte kızlar nerde mecburen evlerinde
Kimseye çaktırmadan fazla oyalanmadan
Mümkünse kestirmeden eve dönmek lazım
Kimseye bulaşmadan ortalık karışmadan
Mümkünse görünmeden eve dönmek lazım"

Budur yani durumumuz. Nasıl kurtuluruz? Kadınlar bile cesur kadınları bu kadar kösteklerken kurtuluşumuz da zor bence. Neyse çok daldım derinlere.
Diyet derseniz, gece tam bir felaketti. Ben bu olayın üstüne eve dönerken ne yaptım? Tabii bakkaldan yükte de pahada da ağır bir kısım abur cuburları aldım. Üstüme de bir kriz geldi ki, yolda eve girmeden koca bir çikolatayı yemişim, yetmedi, yine yolda Pringles a giriştim. Evi hiç anlatmıyım, sadece gece 2,30 da kalktığımda bile ağzıma birşeyler tıkıştırdım, Pringles ben uyurken başucumdaydı dersem kafanızda birşeyler canlanır herhalde.Ama bugün iyiyim. Sabah erken kalkıp evi, odamı toparladım. Kahvaltı ve öğle yemeğinde normal yedim. Daha da önemlisi moralim düzgün. Sanırım bu garip fırtınayı atlattım.
Sevgiler..

Not: Bugünün şarkısı daha doğrusu türküsü "Ha bu Ander Sevdaluk" Fırtına dizisinin müziği imiş. Bugün sanırım 130 kez dinledim. Kazım Koyuncu' yu hatırladım bu arada. Öyle severim ki onu. Severdim demiyorum, seviyorum. Ölmüş değil ki o. Canım benim.

Monday, November 27, 2006

Blue Monday


Bugün hiiç keyfim yok. Hiçbirşey yapmak istemiyorum. Suede - Obsessions dinleyip duruyorum. Bu Obsession (Saplantı) kavramı benim hayatımın özeti gibi. Zayıflama isteğim bir saplantı, bu sebepsiz mutsuzluklar, tatminsizlik bir saplantı. Ben bunlardan kurtulup özgür olamıyorum. Koca kızım hala ergenlik sancıları çekiyorum. İnsanın ergenliği 20 yıl sürer mi? Ne zaman büyüyeceğim ben? Ne zaman hayatımın iplerini elime alacağım, saplantılardan kurtulup..
Rejim filan da yapamıyorum, spor da yapamıyorum, tek yaptığım hayatımı mahvetmek.
Çok bunaldım, sizi de bunaltıyorum, kaçayım ben. Hayatta en iyi yaptığım şey bu zaten: Kaçmak. Bir tane de kaçmakla kurtulan insan olsa bu dünyada. Ama yok. Kurtulamayacağımı bile bile kaçıyorum.

Wednesday, November 22, 2006

Oh dostum, öyle sportifim kii..:)


Yine bozdum ben yahu. Bu sefer nasıl olduğunu bile tam anlayamadım. Yahu off yaa. Düşüp kalkmaktan yoruldum. Ama ne yapabilirim ki? Başka çare yok. her seferinde 2,80 yere uzansam da kalkıp koşmak zorundayım. Yerde kalmak çözüm olmuyor.

Yani utanıyorum bunu söylemekten ama bugün gene döneyim ben. Bir de böyle olmayacak spora başlayayım. Çünkü yememin sebebi biraz da psikolojik, spor da psikolojiye iyi gelir değil mi? Gelsin lütfen bir zahmet.

Perşembe Babel e gideceğim, hala gidemedim. Bu durumda bu Cuma başlıyorum ben spora arkadaşlar. Cumartesi- Pazar da gidiyorum hatta.. Evet evet. Üstelik spor salonunda saunaydı, buhar banyosuydu, jakuzi bile var. Bir kez de faydalanmadım. Sırf üşengeçlikten. Yeter artık bu üşengeçlikten çektiğim yahuu. Hayatımın içine ediyor bu huyum resmen.

Evet kesinlikle Cuma- Cumartesi ve Pazar spora gidiyorum ve bundan sonra da haftada 3 gün gidiyorum. Bu günler de Cumartesi- Salı- Perşembe olsun. Gerekirse değiştiririm.

Savulun sportif Talisman geliyor. Endorfin Kraliçesiii.. (Gazlayalım az kendimizi di mi? :))

Thursday, November 16, 2006

Hay Allah!


Diyetimin içine ettim arkadaşlar. Dayandım dayandım yani bozduğum halde yılmadan devam ettim ama bir yerden sonra anlamsız olmaya başladı. En kötüsü de gece kalkıp yeme alışkanlığıma döndüm. Bu çok berbat birşey. Ama kendimi cezalandırmayacağım ekstradan. Kilo verememem ve sabah yaşadığım zorluklar, - gece çok yediğim için midemin rahatsız olması gibi- bana yeterince büyük bir ceza. Bir de kendime "Ne aptalsın, gene bozdun" filan gibi daha önce yaptığım cezalandırma yöntemlerini denemeyeceğim. Sadece sebepleri analiz edip çözüm bulmaya çalışacağım. Siz de bana yardım ederseniz tam süper olacak :))

Bulduğum sebepler:
1- Daha önce bahsettiğim gibi sosyal ortamlar.
Çözüm:
Eğer öğle yemeğinde bir restaurant a gidiliyorsa yenecek şey: "Ton Balıklı Salata" Hem kuru değil, lezzetli, hem de balığı zaten çok az yiyorum. Kolesterol için iyi olur. Hem de kalorisi çok kötü değil. yeşillik de yiyorum.
Eğer eve çağırma, ziyafet, fasıl v.b. birşeyse sizin de önerdiğiniz gibi tabağa konanı bitirme zorunluluğu hissetmeme ve herşeyden ufak porsiyon alma. Tadımlık. Ve çok yavaş yiyoruz, paso su içiyoruz.

2- İşte çok yorulunca eve geldiğimde üstümü filan değiştirmeden uyuklamam ve o uyuklamadan kalkıp yerime yatarken mutfağa uzun ziyaretim
Çözüm: Eve kaçta dönülürse dönülsün hemen üstümüzü değişecek ve yatmaya hazır hale geleceğiz. Uykumuz gelince de hooop odaya, kanapede uyuklamak yok. Olur da gözümüz dönerse diye, eve gelince meyve tabağını da hazır edeceğiz. (Bu yemeğin dışarda yenmiş versiyonu)

3- Eve akşam yemeğe gidince kendini kaybetmek
Çözüm: Yenilecek miktarı önceden belirleyip tüm yenecek şeyleri bir anda sofraya getirmek. Gözün doyması ve baştan belirlenen porsiyonda yeme. Arada sapıtmamak.

4- Egzersiz yapmamak
Buna çözümüm net değil, akşamları mesaiye kaldığım için tam bilemiyorum. Bu düşünme modunda kalsın, ben diğerlerini uygulamaya başlıyım..

Heyooo, umut doldum şimdi. Umarım iyi haberleri veririm. Şu 1 Aralık a kadar hiiiç bozmamayı düşünüyorum. Sonra da bozmıycam da, 1 aralık tartılma günü olduğu için önemli..
Bu arada bu postun filmi: Babel. Henüz gitmedim ama eminim güzel olacak. Cumartesi gidicem, nasıl olduğunu iletirim seyrettikten sonra..

Tuesday, November 07, 2006

Tökezliyoruz- Yılmıyoruz

Diyet olayımı en fazla sabote eden faktörü buldum: Sosyal Ortamlar.
Neden bilmiyorum arkadaşlarımla buluştuğumda bir bakıyorum, neşeyle yemeklere dalmış, kendimi, rejimi herşeyi unutmuş, keyfe garkolmuş bir Garfield şeklinde dolanıyorum. Ancak arkadaşlarımdan ayrıldığımda kendime geliyorum. Son 4 günde 3 kez başıma geldi bu. Süper bir oran değil mi? :)

Önce Cuma günü çok özlediğim bir arkadaşımda buluştuk hep beraber, çok güzel şeyler hazırlamıştı. Kuruyemişler, börek, cips, çikolata, yani öldürücü herşey.. Ben başta "Yok canım yemiycem" modunda gayet kararlı bir Talisman dım. Ama nasıl oldu bilmiyorum, birden o mod, "Ahahaha öyle mutluyum ki, şu bademlerden de yiyim, amanın bu çikolata böyle güzel miydi, nefis ayol.." şeklinde neşeli bir Obur
Talisman moduna dönüştü. Gerçekten çok eğlendim yanlız, Tabu oynadık, çok güldük..

Cumartesi ben hayatıma kaldığım yerden devam ettim. Daha doğrusu rejimime diyim, rejimim tabii ki hayatım değil :) Gayet iyi geçti Cumartesi.
Sonra Pazar ı da gayet güzel geçirmişken, tam akşam yemeğinden sonra bir arkadaşım aradı, yemeğe çağırdı. Özel pesto soslu makarna yapmış. Gitmeyecektim ama arkadaşımı çok özlemiştim, başka arkadaşlar da gelecekti, "Yemem şart mı canım, gideyim" diye gittim. Ve evet yedim. Doğru tahmin :) Üstelik kaşarlı karides vardı, karides bir kolesterol zengini, çok ayıp bu yaptığım ama çook güzeldi :)

Neyse ben Pazartesi yine devam ettim ama heyhaat akşama eski yöneticimin doğum günü vardı ki kendisine hastayımdır, çok severim. Gittim yine arkadaşlar, yine saadet ve yine biftek üzerine yenen yaş pasta.. Süper değil mi?

Bütün kredilerimi ve haklarımı tükettim, şimdi gayet sıkı bir şekilde yoluma devam ediyorum ama bu sosyal olaylara da bir çare bulmak lazım.. Bir takım formüller üzerinde çalışıyorum, seçince açıklarım ;) Bu arada hayret ki hiç moralimi bozmadım ve "rejim gitti gider, hobaa yiyelim" demedim. Kendimi tebrik edip yoluma devam diyorum.
Bu optimistlik de nedir, nereye kadardır, bilemedim ben :) Hadi bakalım :)

Bu arada haftasonu Pedro Almodovar un son filmi Volver- Dönüş ü seyrettim. Harika bir film herkese tavsiye ederim. Foto oradan.

Thursday, November 02, 2006

102! Vay Canına..


Bugün 02 Kasım 2006. Dün tartıldım ve 102 kiloyum..
160 cm ve 102 kilo bir insan irisiyim :)
Moralim bozuk mu? Alakası yok. Hem yola çıkmış olduğum için hem de artık şişmanlık konusunda yeni bir perspektif kazandığım için.
Bu yeni perspektif şöyle birşey: Dışardan gelen "Şişmanlamışsın. Şişman, Kilolu " v.b. gibi laflar normalde beni üzerdi ve söyleyen kişiye kızgınlık hissederdim. Sonra farkettim ki şişmanlığa kötü anlam yükleyen onlar değil benim. Yani aslında benim sözlüğümde "Şişman", kötü, aşağılayıcı ve sinir edici bir kelime, bana onu söyleyenlerin sözlüğünde değil. (Tabi bazı şişmanlığı cidden aşağılamak için kullanan komplexlileri dışarda tutuyorum. ) Yani aslında kendi kendime eziyet ediyorum. Sonuçta şişman mıyım, şişmanım, yalan değil ki, kilomun fazla olduğunu ifade eden birşey. Ona olumsuz anlam yüklemeyi bıraktığımda acaip hafifledim. Gerçekten bu kızgınlık umutsuzluk yükünü taşımak çok zor. Mesela bayramda memlekete gidince herkes şişmanlamışsın dediler ve şaşırdılar ve bu normaldi de onlar gördüğünden beri bir 20 kilo almışım. Eskiden olsa hepsine kırılır, öfke duyar ve moralimi de çok bozup sonuçta rejimimi de bozardım. Ama bu sefer hiç sıkıntı hissetmedim, gerçeği dile getiriyorlardı sonuçta ve bu beni az sevdikleri anlamına filan gelmiyordu. Nasıl rahat bir his bu, nasıl yük kalkıyor insanın üstünden anlatamam. Böyle olunca rejimi de bozmadım.
Sonuçta yavaş veya hızlı bu kiloları vereceğim. Buna inanıyorum, huzurluyum. Diyet yapan diğer arkadaşlarımdan aldığım desteğe de güveniyorum.
Gazamız mübarek ola yiğitler.. :)

Monday, October 30, 2006

Diyete devam :)


Laylaylaylayyy.. Diyetim süper gidiyor. Ayın 16 sında başlamıştım, bugün 30 u ve hiç bozmadan devam ediyorum. Üstelik araya şeker bayramı gibi diyeti tahrip gücü yüksek bir bomba girmişken.. Eheheh. Annemlere gitmiş ve annemin ev baklavalarını, böreklerini görmüşken. Tabii ufak bir parça tattım. Mazoşist de değilim ama hiç abartmadım. Kararlı olmak harika birşeymiş.
Dizlerimdeki garip ağrılar da geçti, daha az bir zaman olmasına rağmen böyle olumlu etkilenmek çok güzel. Midem hep rahat, hareketlerim daha kolay. En önemlisi kafam rahat. Bu harika birşey. 01 Kasım da tartılıp kilomu da yazacağım..
Yanlız aileme üzüldüm yaa, onlara gittim bayramda beni uzun süredir görmüyorlardı ve bu kadar çok kilo aldığımı gördüklerinde şok geçirdiler. Garip ölçülere girdiler mesela üst bacağımın çapının ablamın belinden sadece 3 santim ince olduğu ortaya çıktı. Böyle de yaratıcı bir ailem var :)) Yanlız bel kadar üst bacak ne korkunç birşey değil mi? İnanamadım. Neyse, geçecek bunlar.
Diyet dışında korkunç bir şekilde grip oldum, işe geldim hamarat hamarat ama her tarafım ağrıyor, göğsüm acıyor, öksürüp duruyorum. Ama çok kafamı takmıyorum, grip işte.. Kuzenim bacağını kırdığı için, onun çektiklerine yakınen tanığım, grip filan çok hafif geliyor. Hafta sonu hep yattım. Neyse bu da geçer.. Böyle de bir iyimserim neden bilinmez :) Adımı Talisman dan, Poliannasman olaak değiştircem. Öyy iğrenç oldu. :)) Polianna ya da gıcık kaparım. Neyse bu başka bir postun konusu..:)
Hoşçakalın..

Wednesday, October 18, 2006

Umutsuzluğa Veda

Amma üzülmüşüm yahu ben.. Ne gerek var bu kadar meyus olmaya.. Kilodur verilir yahuu..
Balık burcu olduğumu söylemiş miydim? Böyle değişken canlılarız biz :))
Ahanda hareket planı:
2007 Şubat sonu 102 den 85 e düşmeyi plalıyorum yani ayda 4 kilo yaklaşık.. Rejim yeni başladığından makul bir rakam..
2007 Eylül sonu ise 60 ı hedefliyorum ki bu da ayda yaklaşık 3 kilo oluyor, bu da mantıklı. Ya da 2,5 olarak düşünüp (çünkü arada zayıflamam duracaktır.) 65 i de kabul edilebilir sayıyorum.
Her ay başı (aralarda yok) kilo, yağ-kas oranı ve ölçülerimi alacağım. Gelişmeleri böyle takip edeceğim ve aktif spor..
Böyleyken böyleee..
Rejime 16.10 da başladım , 1 Kasım da tartılacağım ve ölçülerimi not edeceğim.. Arada su kaybı filan yanıltmasın..
Tamam pek çok kez denemiş başaramamış olabilirim ama "Öğrenilmiş Çaresizlik" (Learned Helplessness) tuzağına düşmeyeceğim arkadaş :)

Not: Öğrenilmiş çaresizlik bir canlının defalarca denediği halde istediği sonucu alamaması durumunda bir sonraki denemesinde başarısız olacağını beklemesinden dolayı, deneme cesaretini kaybedip hiçbir şey yapamaması halidir. (Alıntı:Mümin Sekman)

Thursday, October 05, 2006

OL MU YOR


"Olllmuyoor oolmuyor istesem bilee. trınım trınımm"
Böyle bir şarkı vardı, onu hatırlıyorum bir de Teoman ın yürek yırtan, yerlerde süründüren şarkısı:
"Bazeeeen, ne yaparsan yap olmuyor bazeeen.."
Anladınız di mi anafikri? Yok arkadaşım olmuyor, ne kadar denesem de hep başa dönüyorum. Midem doluluktan rahatsız, vicdanım çok yine çok yemekten, iradem yokluğundan, bedenim de ağırlığından.. hayır daha nasıl bir motivasyon ister ki insan?
- Bel fıtığı tehliken yüksek
- Bir kaç seneye kalmadan kalp-tansiyon-şeker vb vb sorunlarının görülme ihtimali yüksek
- Kuzeninin ayağı kırılmış, çok kilolu iken bu tip şeylerin nasıl daha korkunç olduğunu görmüşsün
- Hayatta enerjinin düşünce gücünün hep en az %20 si, "çok kiloluyum vermem lazım" düşüncesi ile geçmiş..
- Kilolar yüzünden en basit ihtiyaçlarına sırtını dönmüşsün, pek çok şeyi ertelemişsin, yaşın da gelmiş 30 a, hani pek bir sorgulanır filan yaşam o yaşta, sen ne yapıyorsun??
Ne yapıyorum sahiden yaa? Bu resmen yavaş intihar, yavaş yavaş kendimi öldürüyorum.. Ne ilk ne son.. Blogumun adı "bu sefer son" ama yok olmuyor, son gelmiyor, o son gelmeden hayatımın sonu gelecek diye korkuyorum..

so this dying slowly
it seemed better than shooting myself
if i could find the words to explain this feeling
i would shout them out
if i could find out all this, what's inside me
i would shout it out

i'm just tired, darling
(Tindersticks)

Wednesday, September 06, 2006

Uçuyoruz ne güzeel- Kamikazeee








Rejimim çok iyi gidiyor. Bacağımdaki uyuşma da azaldı hatta yok oldu.. Belki psikolojiktir ama cidden tüm vücut olarak bir iyileşme ve çeviklik var.. Bu süre içinde sadece bir akşam kaçırıp kumpir ve mozaik pasta yedim ama ertesi gün hiçbirşey olmamış gibi rejime devam ettim. Bu normalde benim hayatta yapamadığım birşey. Başarınca çok mutlu oldum.. Göbeğimde de bir iniş var ki o da çok güzel..





Hafta sonu Rock'n Coke a gittim. Çok güzeldi. Özellikle Gogol Bordello denen bir grup vardı ki acaip keyifli ve güzeldi. Deli gibi coştum. Muse iyiydi ama ben 13,00 den beri ayakta olduğumdan ve saat 23,00 olmuş olduğundan bacaklarımın ağrısından konserden çok zevk alamadım. Bir de müthiş birşey yapıp kamikaze ye bindim. Bu fotoda görülen korkunç alet kendileri. Havada tepetaklak oluyorsunuz, çok hızlı bir şekilde.. Accaip korkunçtu bir de benim ciddi yükseklik korkum var ama bi cesaret bindim, çığlık atmaktan sesim kısıldı ama çok da güzeldi :) Herkese tavsiye ederim.
Yeme düzenim daha önce aktardığım gibi yani,
Sabah
2-3 dilim ekmek
Domates
1 Dilim peynir

Öğlen
Sebze (bol bol)
1 dilim ekmek
Bazen tavuk veya köfte
Ayran

Akşam
Sebze
1 dilim ekmek
Protein (yani et-balık-tavuk)

Gece
Kuru meyve
Bazen ekmek yerine patates..
Öğlen ve akşamki yemeklerin yerleri değişebiliyo ama genel mantık budur..
Sevgilerr..

Wednesday, August 30, 2006

Döt Korkusu


Böyle provokatif, üstüne üstlük terbiyesiz bir başlık atmak istemezdim ama güzel Türkçemizdeki bazı ayıp laflarla ifadeler durumu o kadar güzel yansıtıyor ki, kulllanmamak elde değil.. Sebebi ise iki gündür ciddi bir şekilde diyete daha doğrusu zayıflama çabama başlamam ve bunun tamamiyle korkudan doğması.. Yani artık aman vücudum alışsın diye az yememek, karbonhidrat çok yiyim yoksa diyete devam edemiyorum demek yok. O zaman geçti, tamam faydalı oldu, hafifledim ama şimdi tam diyete başlamanın zamanıdır..

Neden diye soruyorsunuz biliyorum, uzatmayayım, kendimde bel fıtığı potansiyeli görüyorum, henüz bir yerim ağrıyor değil ama aynı pozisyonda çok kalınca bacağım uyuşuyor, bir ayağım hafif yürürken acıyor ve bu bel fıtığı belirtisiymiş araştırmalarıma göre.. Tabii doktora da gideceğim, kendi teşhisimle kalmayacağım ama asıl söylemek istediğim bu tehlikeyi görmemle benim jet hızıyla diyete geçmem bir oldu, pek bozacağımı da sanmıyorum, başlıktan dolayı :)) Hatta size ne yediğimi de yazacağım, Isolacığımdan kopya çekerek..
Bir de şu bir günlük tatilde evi toplamaya başladım, nasıl zor işmiş, ev hanımı olmadığım için çok mutluyum, ev işi başlayınca bitmiyor seni içine çekiyor sanki.. Ben bir de genelde hareketsiz olduğumdan bunca işi kaldıramadım, gece yatarken ağlayacak gibiydim yorgunluktan.. Takılarımı da düzenledim ve taataamm bazı kolyelerimin artık olmadığını gördüm, ayakkabıdan sonra kolyenin de şişmanlayınca olmadığını öğrendim.. Neler neler öğreniyorum yaa.. hey yarabbim. Sanırım bu hayatımın bu döneminde geçirmem gereken bir imtihan, zor bir imtihan ama vereceğim anasını satıyım.. :))
Koyduğum resim de Thumbsucker isimli filmden, harika bir film herkese tavsiye ederim..
Aaa neler yediğimi yazacaktım:
Dün:
Saat:10.00
3 dilim ekmek
1 kalın dilim beyaz peynir
Domates

Saat 17,00
Bir tabak kuru fasulye (susuz)
Yoğurtlu haşlanmış ot (otun cinsini çıkaramadım)
4-5 kaşık taze fasulye
1 dilim ekmek

Saat: 21,30
3 tane gün kurusu
2 tane kuru incir
Çeri Domates (minik domatesler)

Monday, August 21, 2006

Yuhh!



Dün hayatımın en dumur akşamlarından birini yaşadım.. İnsan kilo alınca ayağı büyüyor yaa :((( Ayak ta kilo alırmıymış.. Gerçi farkediyodum tabii de, dün 38 numara spor ayakkabısı alınca bi şok oldum.. Sen yıllarca 35-36 giy (hatta genelde 35) sonra 38 numaraya terfi et..Ayakkabı bir yabancı geldi bana, o kadar olur.. Zaten spor yaparken spor ayakkabımın ayağmı acıtmasından, zor giymemden tabii ki belliydi bu, ne şaşıyorum ki.. Eh daha da kilo artışı ile ilgili başka birşeyin gözüme sokulmasına gerek yok.. Gidecek bu kilolar yolu yok. O kadar!!!
Ayakkabı alışverişinden sonra iştahım bir kapandı ki, zorla birşeyler yedim gece acıkmıyım diye.. Yok yok, daha fazla şey kaldıramayacağım, bitecek bu iş, kararlıyım..

Monday, August 14, 2006

İşte Öyle Birşey



Selamlar..
Bugün birşeyler olacağı belliydi.. Sabah uyandıktan sonra evden 3 dakikada çıktım. Dilim dışarda servise son dakikada yetiştim. Şimdi bu servise binip binmeme bir ölüm kalım meselesi çünkü işyerime evimden kendi imkanlarımla 3 saatte gidebiliyorum. Yaklaşık 5 vasıta ile, ama gelin görün ki servisle yolculuk 1 saat.. Sevgili İstanbul un garabetlerinden biri bu da.. Neyse işe kendimi dar atarak asgari bazı ihtiyaçlarımı karşıladıktan sonra direk bir toplantıya girdim..

Ve işte yavaş yavaş olaylar gelişiyordu, yöneticimiz bize lollipop getirmişti.. Lollipop gören Talisman ne yapar? Yer, bakacak değil ya.. Yemeye başladım ben de.. Bu arada odaya daha büyük yöneticimiz girdi.. Hiyerarşiğiz o bakımdan :) Beni görünce söylediği cümle şöyle birşeydi:
- Ahahah kimde kaşık olacağı belliydi zaten..

Şimdi bu cümlede birkaç falso var. Tabii ilki elimdeki lollipopu nasıl olup da kaşığa benzetebildiği, ikincisi "neden ben haa neden?" Birinciyi anlamak zor olsa da ikincinin sebebi gün gibi açık olduğu için üzerinde durmadım.. Bir süre sonra da asıl yazımızın konusu olan düşünce beynime geldi..

Normalde yani bir sene önce çok üzülüp takacağım bu olaya şimdi neden takmamıştım? Neden neşe ile lollipopumu yemeye devam ederken "- Eeheheh nası bunu kaşığa benzettiniz Allahaşkına" şeklinde cıvıldayabilmiştim? İştee teorinin filizleri bu düşüncede atıldı.. Teorim ne mi, hemen açıklayayım:

İnsanlar belli bil kiloyu aştıktan sonra, bir bedenleri olduğunu unutuyorlar. Yani bedenden kendilerini soyutluyorlar. Sanki o beden kendinin değil gibi, ona atılan laflar, ileri geri konuşmalar seni hiç igilendirmiyor. Bedenini manevi olarak unutuyorsun, fiziksel olarak bir çok zorluğunu yaşıyorsun o anlamda bir soyutlama değil ama manevi bağlamda sanki bir vücudun yok. Ne bir vücudu olmanın zevklerini yaşayabiliyorsun, ne de kötü yönlerini.. Bedenden soyutlayarak kendini, acını azaltıyorsun ya da katlanabilir kılıyorsun..

Budur işte teori.. Biraz lollipoptan uydurma olduğundan temelsiz olabilir ama bana mantıklı geldi.. :)
Teoriden sonra biraz şu an nasıl beslendiğimden bahsedeyim:
Sabah:
1 simit (ya da 3 dilim ekmek)
1 dilim peynir (kibrit kutusundan büyük :))
Domates- Salatalık
Öğlen:
Bir et yemeği (kırmızı veya balık)
Bol sebze
Bir tabak pilav tarzı şey..
Akşam:
Ton balıklı sandviç veya Kaşarlı sandviç..
Gece:
Meyve (artık evde ne varsa )
Diyete benzemiyor ama benim için basbayağı bir diyet :)) Normalde bunun 4 katını filan yiyebilirim.

Son olarak, Hayko Cepkin i keşfettim. İyi bir müzisyen bence, gelecek vaadediyor. Garip bir tarzı var, arabesk- elektronik müzik ve rock.. Yani Marilyn Manson görünümlü, Jay Jay Johannson naifliğinde bir Küçük Emrah.. (Amanın!) Vokal olarak çok iyi değil ama ilk albümünü evde doldurmuş, stüdyoda değil, buna rağmen fena değil.. Bir de canlı performansı çok iyiymiş. Rock'n Coke un ilk günü konseri var, ben gidiyorum, beklerim efendim..:) Kendileri fotoğraftaki beyefendi..
Son son olarak da, bir önceki postuma yorum yazan arkadaşlara gene aynı postun yorumlarına cevap yazdım, göz atabilirsiniz..
Sevgiler, saygılar..:)

Tuesday, August 01, 2006

Üzüntü ve Muz Kabuğu


Selamlar,
Uzun zamandır yazmadım, neden diye sormayın, çok moral bozucu.. Ama tahmin edilebilir sanırım, yeme düzenimi bozdum, hem de nasıl bozmak, ayrıntılara girmiyeyim gerçi girersem insanların iştahını kapatıp, faydalı birşey yapmış olabilirim :)) Sonra bu şekilde yerken artık hareket edemediğimi gördüm ama bu koşmak-yürümek tarzı hareket edememek değil, oturdun mu kalkamamak, merdiven çıkarken son nefesini vercek gibi olmak gibi bir hareket edememek ve çok ciddi.. Üstüne devamlı bir mide-bağırsak sorunu çekmek ama sürekli olarak.. Tüm bunlar çok üstüme gelince kendimi zorlayıp spor salonuna gittim ve çokk zorlanarak orda bir hocadan yardım isteyip tartıldım..Ve acı son.. Dalya demişim yani hayatımda ilk kez 100 lü bir rakam gördüm.. 101,5 ..Höyyy bu nasıl bişey size anlatamam..Ama acı yani, o kesin.. Sonra spora başladım..Spor çok iyi geldi, hareketlerime hemen yansıdı. Şu anda da diyet olarak gene eski yediğimden az yiyorum ve abur cubur yemiyorum. hedeflerimi de revize ettim, bir kere 1 ay boyunca hiç tartılmayacağım ve 1 ay sonraki hedefim de 97 kilo..Artık hedeflerim küçük olacak, çok küçük adımlarla ilerleyeceğim. Sabır göstermeyip beni kötü motivasyon verdiğim için kardeşlikten atabilirsiniz :)
İşte böyle.. Şu an iyiyim ama sizin de anladığınız gibi ilerisini de kestiremiyorum neler olur.. İnşallah iyi olur, spor beni kurtarabilir diye düşünüyorum çünkü hayatıma inanılmaz katkısı oluyor..
Biraz da güzel şeylerden bahsedeyim, Pazar günü Depeche Mode konserine gittim ve hayatımın en iyi konserlerindendi.. Muhteşem birşeydi, çok coştum. O günün anısına bugün foto olarak Dave Gahan ın seksi bir pozunu koyuyorum :)

Tuesday, July 18, 2006




Herkese Merhaba,
Moda rüzgarlarına kapıldım kendime cillop bir ticker yaptım..42 kilocuk vercem.. Yani anlaşıldığı üzere tartıldım, acı bir deneyimdi bu.. Ama bilmediğim birşeyle de karşılaşmadım..Gene de yani ühühühü :))
Bir de ben neye benziyom bilin istedim afişe ediyorum kendimi :)) İlk resimde haşmetli vücudumu göreceksiniz yüzüm pek anlaşılmadığı için bir ay kadar önce işe girerken çektirdiğim fotoyu da koydum.. İnşallah bunlar "before" fotosu olur ve bir de "after" fotolar olur diyorum başka da birşey demiyorum :)

Friday, July 14, 2006


Selamlaarr..
Birazcık ara verdim yazılarıma.. Son normal insan olmaya çabalama projem biraz ilerlesin istedim belki de.. Bilmeyenler için projenin ayrıntıları şöyle:
- Akşam normal bir insanın doyacağı kadar yemek yemek.. 20.00 den sonra sadece meyve yemek..
Şimdi neye göre kime göre normal dediğinizi duyar gibi oldum. İşte genel geçer şeyler.. Mesela ben bu son hafta içinde bir tabak pilav 4-5 köfte, ya da sebze yemeği tavuk yemeği filan gibi menülerden oluşan akşam yemekleri yedim.. Şimdi de "eee daha ne yiyceğidin?" dediğinizi duyar gibi oldum, neler diyorsunuz siz kuzum :) Tamam işte diyet değil bu, normal yemek.. Şimdiye kadar iyi gitti, kilom değişti mi diye sorarsanız sanırım değişmiştir, diyetisyeni bıraktığımdan bu yana tartılmadım ama şu son hafta öncesine oranla accaip rahatım. Devamlı mide fesadı ile gezmek ne zormuş yahuu.. İnsana döndüm.. Henüz buna diyetteyim diyemesem de öncesine oranla çok iyi..
Bir de birşey farkettim, cidden acıkarak yemek yiyince yemeğin lezzeti çok daha güzel oluyor, şimdi de "bu basit şeyi yeni mi keşfettin" diyosunuz.. Çok kötüsünüz, evet yeni keşfettim :)) Neysem yeni keşiflerle aranızda olacağım..
Sevgiler ..

Bu arada hep resim olarak şişmanlık sembolümü koycam biraz da gözümüz gönlümüz açılsın..
Terbiyesiz olduğumu söylemiş miydim? :))

Tuesday, July 04, 2006

Neden yahuu?


Selamlaarr..
Tatilden döndüm, yeni işime de başladım..Bu ikinci haftam, hiç korktuğum gibi olmadı kimse benden "kaçıın yarım dünya" filan diyerek kaçmıyor, ya da kimsenin bir önyargısı var gibi görünmüyor. Genel olarak ortam güzel, yemekler maalesef ki çok güzel, çok çeşitli :) Amaa bunu olumlu düşünürsek rejim yapmak için uygun bir sürü sebze,meyve, yoğurt mevcut ortamda..Ama kahramanımız ne yapıyor şimdilik bol bol kıtlıktan çıkmış gibi yiyor, acaba bu siteye bir kez de rejimde iken yazmak kısmet olacak mı? İnşallahh..
Bu arada hafta sonları tek öğünle geçirmeye başladım, bir öğün deli yiyorum sonra bütün gün birşey yiyemiyorum, bir keresinde çok fazla yediğim için, yediğim ağzıma gelip boğazımı yaktı ve uzun süre boğazım ağrıdı.. Bu iğrenç itirafı niye yaptım bilmiyorum ama geleceğimi hiç parlak görmüyorum doğrusu.. Yiyecekler ve ben, kötü geçinen, mutsuz olan ama ayrılamayan çünkü birbirini aslında hala seven bir karı koca gibiyiz..

Wednesday, June 21, 2006

İşte Geldim Burdayım



Merhabalar Dostlarım;
uzuun bir zaman oldu yazmayalı, bu kadar uzattığım için üzgünüm arada bir sürü şey oldu, arada hep yazmak aklımdaydı ama olmadı bi türlü.. Hımm dış olay olarak öncelikle iş değiştirdim, benim için çok zor bir karardı çünkü eski işimdeki arkadaşlarımı çook seviyordum, ama iş ortamı bozulmaya başlamıştı çeşitli sebeplerden ve arkadaşlarım da teker teker gidiyordu, bende bir bakıma kendimi kurtardım hem de yeni iş daha iyi imkanlara sahip ama yine de çok üzüldüm işten ayrılmak olağanüstü zor geldi.. Bir de deli gibi korkuyorum dostlar, ya yeni işyerimi sevmezsem ya onlar beni sevmezse, ya etraf cadı doluysa, herkes herkesin kuyusunu kazıyorsa beni görünce "oo bu yarım dünya da nerden geldi" derlerse, "yeni gelen mi hangisi, haa şu şişman olan" derlerse.. Niye hep şişman insanlar işaret noktası olarak kullanılır ki, "şişman adamın yanı, hangisii haa şu şişman olan, şişman kadının arkasında" filan falan, ben mi komplex yapıyorum acaba, yoksa böyle birşey var mı.. Bilemiyom ki komplexin biri bin para :) Neyse şişmanlık komplexi olduğumu itiraf edebildiğim tek yer burası seviyom sizi :)
Bu arada yazmakta gecikmemin bir sebebi de tatilde olmam, şu anda Antalya da bir internet kafeden yazıyorum, etraf 10-13 yaş arası küçük velet dolu, oyun filan oynayıp coşkuyla bağırıyorlar, tam anlamadım ama bi helikopter muhabbeti var.. Neyse asıl dedğim bakın nası seviyorum burayı, tatilde bile yazıyorum :)
Şimdi lafı karıştırıp durmamdan anlamışsınızdır, diyetim gene başarısız :( En son gerçekten acıkmayı ve acıkınca yemeyi doyunca bırakmayı deniyordum, bu bence süper bir metod ama bende işe yaramadı nedeni de bunu bir süre sonra takıntı yapmam, aklımda hep "şu an aç mıyım- yok değilim", 5 dakka sonra, "şimdi açmıyım, yok değilim", 2 dakka sonra "yok yok aç değilim" filan şeklinde geçmeye başladı günler, nasıl usandırıcı birşey anlatamam, sonra deli gibi yeyip aklımdan çıkarabildim yemeği.. Anladım ki asıl sorunum yemek yemekten çok yemek yemeyi çok düşünmem, obsesyon olmuş bu bende. Bir de tatil için hazırlık yaparke bir baktım geçen seneki hiç bir şeyime giremiyorum geçen sene yaklaşık 20 kilo daha zayıf olduğum için.. Mayomu denediğim anı unutamam, ebatlar hafif bir balina kıvamı tutturmuş, aynadan bana bir Moby Dick* bakıyor, "Merhaba Moby" dedim kendime, çok da üzülmedim koşup Moby ye uygun bir mayo aldık, tatile geldim plajda rahatsız olacağımı filan sanmıştım ama hiç etkilenmedim sanırım Moby ile ben barıştık, şimdi kendimi çok kötü hissetmiyorum, belimdeki doğal simidimle mutlu mutlu denize giriyoruz, umarım böyle sürer pardon sürmesin, bu rahat ruh halini rejim yapabilmek için kullanayım da diyet yapanlar arasına döneyim..
Ayy çok yazdım kaçayım, Akdeniz i Moby Dick inden ayrı koymayım daha fazla :)
Öptüm..

*: Moby Dick: Beyaz Balina (Herman Melville romanı..)

Friday, June 02, 2006

Haberler :)


Selam Dostlar,
Öncelikle yorumlarınız ve ilginiz için teşekkürler..
Spor salonu macerama gelince.. Ee şey, Ehm yani gelmesek aslında, geçen gün ilginç bir film seyrettim onu anlatayım :) Yok yok olmıycak itiraf etmeliyim, o gün spor salonuna gitmedim, bunu bir yenilgi olarak görüp kendimden intikam almaya karar vererek eve 4 kişilik bir ailenin 1 haftalık mutfak alışverişini yaparak gittim.. (Pek abarttım be, ama buna yakın birşeydi..) Sonra evde sözkonusu 4 kişilik ailenin yaklaşık 2 günlük toplam yemeklerini yedim.. Korkunçtu, gece rahatsızlıktan 3-5 kez kalktım, nasıl bunu yapabildim diye çok şaştım..
Sonraki gün düzeldim ama, yani dün.. Akşam sadece meyve yiyip mışıl mışıl uyudum, bunu yapabildiğime de şaştım :)
Şaka bir yana kötü bir tecrübeydi, şu anda da yapmaya çalıştığım sadece doyma noktamı kaçırmamaya çalışmak, yani normal insanlar gibi acıkmak, yemek yemek ve doymak.. Ben şu anda bunu yapamıyorum, aç mı tok mu olduğumu pek anlamıyorum fiziksel olarak. Paso yiyorum ya da diyetle az yiyorum ama aslında kendi açlığım tokluğumla ilişkim zayıf.. Bunu sağlamaya çalışıyorum.. Ne kadar çok şeyi aslında canım istemeden yediğimi görüyorum şimdi. Mesela dün gece oturup kendime çikolatalı tatlı hazırladım. Sonra kendime "bunu gerçekten yemek istiyorm musun güzelim?" diye sordum.. Farkettim ki istemiyorum aslında, sadece midemi devamlı doldurmaya çalışıyorum. Sonra bıraktım tatlıyı..
Spora da gidicem yaa hala içimde umut var.. Oyunteorisi nin dediği gibi bir süre gidersem bırakamam diye düşünüyorum, o seviyeye gelmeye çalışacağım..
Bu arada insanların ne düşündüğünü aslında eskiden daha çok önemserdim, şu anda daha az ama yine de güçlü bir şekilde var. Ama bunun üzerinde düşüneceğim tekrar..:)
Gelecek sefere daha iyi bir haber vereceğim.. Söz , çok fena söz..

Tuesday, May 30, 2006

Diyetin İkinci Günü


Evet, diyetin ikinci günündeyim, bugün kritik birgün çünkü uzun bir aradan sonra tekrar spora gideceğim, bu beni korkutuyor, bir parça spor eğitmeni yüzünden.. Neden bilmiyorum bana çok ilgi gösteriyor, ben gelince bir sevinç bir nümayiş.. Ben de yeterince karşılık veremediğimi düşünüp sıkılıyorum bir de şişman insanlara çocuk gibi muamele edenler vardır, bu kız da sanki onlardan, ya da ben akıl sağlığımı yitiriyorum hızla :)) O da olabilir.. Ama spor yapmak, eğer ki gidebilirsem iyi gelecek bana biliyorum. Endorfinin dibine vurcam :)
Bugün ehliyet sırasında 1,5-2 saat ayakta bekledim ve belim ağrıdı, daha önce hiç böyle birşey gelmemişti başıma, kilolarımın çoğalması hayatımı cidden zorlaştırıyor, titreyip kendime dönüyorum artık..
Daha mutlu haberlerde görüşürüz :)
Haa unutmadan yapacağım spor yukarda görüldüğü gibi sumo güreşi..Eheheheh..

Monday, May 29, 2006

SELAM DİYET KARDEŞLERİ


Selamlaaarr..
Talisman' in diyet bloguna hoşgeldiniz..

Burda hergün yazarak diyet seyrini herkesle paylaşmaya çalışacağım..

Kısaca bahsetmem gerekirse yaklaşık 8 yaşımdan beri bu az yeme olaylarına takmış durumdayım. Kendimi bildim bileli şişmanım.. Son dönemde abartmış bi şişmanım.. Yani terfi etmiş. Şişmanlıktan, obezliğe.. Obezliğe terfi etmek demek, artık dostlarınızın sizden bahsederken "balık etli canım" ya da "biraz toplu" gibi lafları artık edemez hale gelmeleri demek.. Basbayağı şişman olmak demek..

İki kez diyetisyene gittim.. Birinde zayıfladım ama bir bırakış bıraktım, 8 kilo vermişken 15 kilo aldım. İkincisinde ise 3 kilo verdim, başarılı görünebilir ama bu 3 kilonun 6 ayda verildiğini ekliyim :) Eğer diyet yapabilirsem süratle kilo veriyorum ama diyet yapamıyorum. En fazla 3 hafta yapabiliyorum. Daha sonra deli bir nöbet geliyor.

Gavurların "Binge Eating Disorder" dediği illetten muzdaribim sanırım. Bu konuda daha ayrıntılı yazarım..

Şimdilik bu kadar.

Tüm su içse yarayan-toplu- balık etli- şişman- şipşişman-obez arkadaşlara selam ederim. Beni yanlız bırakmayın, obezlikten hiperobezliğe filan terfi etmek istemiyorum. :)
Sevgiler..