Monday, June 22, 2009

Snuff

Milliyet gazetesinin internet sitesine lanet olsun.
Lanet, lanet lanet olsun..
Şiddet pornografisi ne demekmiş cümle aleme gösterdiler.
Lanet olsun.

Wednesday, June 10, 2009

Apocalypse Now


Macbeth te ne diyordu, "ihtiyarın bu kadar kanı olacağı kimin aklına gelirdi" mi? Ben de "bir insan evladından bu kadar sümük çıkabileceği kimin aklına gelirdi ki" diyorum. Cümle içindeki insan evladı benim ve evet sümüklüyüm. Tıbbi tedaviyi reddererek çeşmenin kendi kendine kuruyacağı savına sıkı sıkı bağlanmış bulunmaktayım. Ama çok sıkıldım, top top peçeteler bitirdim. Burnuma tıkaç bile yaptım hem de işyerinde. Yaratık gibi oturdum yerimde. Offf bu polenli dünyaya çocuk getirmek istemiyorum.


Aslında genel anlamda bir çocuk pörtletmek isteyip istemediğimi bilemiyorum. Bir yandan çok güzel olacağını düşünüyorum ama bu düşüncelerim daha çok tensel şeyler. Yani, çocuğumu kucağıma alışımın güzelliği filan. Elciklerini tutmak vb. Ama onun dışında bir birey yaratmak filan bana pek uzak. Sanırım daha çok bebek fetişistiyim. Böyle 5 yaşına kadar filan sevebileceğim birşey istiyorum. Aslında şu cümlelere baktım da, benim doğurmam kanun namına engellenmeli. Neyse, dur bakalım.


Şimdi benim yaş 33 ama bu kadın-erkek efenim cinsellik, çocuk vb konularındaki yaşım 17 filan. Eskiden pek takardım buna, ayy ben geç kaldım ay çok komik ve acınası hallerdeyim filan şeklinde. Şimdi pek takmıyorum. Sonuçta eskiden olduğu gibi 10 yaş civarında takılmış da olabilirdim. Ömrümün sonuna kadar acıklı platonik aşklar, abartılı hayranlıklar yaşayabilirdim. Mutlu da olurdum bence. Ama bu büyüme işinin mutlulukla bir ilgisi yok. Zaten yaptığımız pek çok şeyin mutlulukla bir ilgisi yok.

"Mutluluk, mavi çocuk, oynardı bahçemizde"


Neyse ne diyordum, kimisi hiç doğmuyor bile ve bunu farketmeden 60 sene yaşayabiliyor, ben 33 yaşında ergen olmuşum çok mu? Belki ergenliği de aşarız. Olur a.


Çocuk deyince aklıma birşey daha geldi. Doğum günümde arkadaşlarımla, "herkesin çocuğu olmalı mı?" "bir insan neden çocuk ister?" filan tarzı konuları konuşuyorduk. Orda birden farkettim ki biz insanlar istesek kıyameti kendi elimizle kopartabiliriz. Sadece ortak bir karar alarak çocuk yapmamamız yeterli. Bu kadar basit. Yani ne yıldırımlar ne şimşekler ne yangınlar. Küçük ufacık bir karar.

Kimse çocuk yapmazsa insanlığın sonu, kansız, kavgasız bir şekilde gelebilir. Bence isabet olur. Suları filan da açarız gönlümüzce.. Bayan Rotenmayer tarzı , "Gelecek nesillere nasıl bir dünya bırakıyoruz" şeklinde ötenler de bir susar.

Ohhh dünya varmış.

Dünya bir varmış, bir yokmuş hatta. Harika.


Bence bunu bir düşünelim, ne dersiniz karilerim?

Thursday, June 04, 2009

Mad About You & Myself


- Bazen duble aşık olduğumu düşünüyorum. Sevgilime aşığım. Bir de sevgilime aşık halime aşığım. Bazen beraber çektirdiğimiz fotoğraflara baktığımda kendime hayranlıkla bakakalıyorum. Öyle matah güzellik filan değil gördüğüm. Ama gözlerimden bir ışık fışkırıyor. Sanki içimden fener tutmuşlar gibi. Kendimi hiç öyle görmedim ki ben. Resmen ağzı açık ayran delisi gibi bakıyorum kendime ve ne yapayım kendime de aşık oluyorum. Peyami Safa olsa, aşk zaten maşuğun gözbebeklerinde kendini görüp kendine aşık olmaktır filan gibi sözler ederdi herhalde. Narsist de değilim ama ikimizi de seviyorum. Nazar değmesin.


- Bizim işyerinde hemen benim yanımda oturan kızlardan biri Sarıyer yakınlarında bir ev tuttu. Ev çiftlik evi gibi, yeşillikler içinde ve kocaman bahçesi var. Hayvanlar da varmış. tavuklar, kedi köpek. Ben de "oh ne güzel o tavuklardan arada kesersiniz. Çok güzel oluyor evde yetişen tavuk, bu yediğimiz saman gibi şeylere benzemez" dedim. Allah yanımda oturan iki kız da bir şok olsunlar bu sözlere. Nasıl olurmuş, insan baktığı hayvanı kesip yermiymiş. Çok insafsızca imiş. Bunu söyleyen kız o sırada tavuk yiyor yanlız. Eee tavuk yiyorsun dedim, o farklıymış, hayvanı görmemiş ki ama kendi bakıp büyüttüğü hayvanı yiyemezmiş. Bunun üzerine ben inekleri çok sevdiğimi ama yaşlandıklarında kesip sucuk yaptığımızı ve o sucuğun tadına doyulmadığını filan söyledim. Bir nevi yangına su attım. Ama çok doğal geliyor yahu bu bana. Ne yapsaydık ki. 10 tane inek var bizde, her sene yavruluyorlar, hepsini tutmaya kalksak, bize köyün kendisi kadar ahır lazım. Kafadan olmaz yani. Uyanın uyan, bu yemeklerde önümüze aldığımız etler ağaçta filan yetişmiyor. Vejeteryan olup da et yemeyen biri bana karşı çıksa eğerim boynumu, ama bu türlüsü ben görmiyim de hayvanlar ölürse ölsün demek gibi. Ayrıca bu çok para kazanınca tavuklu, yeşil eve geçmek de biraz ironik değil mi? Anlamsız işimizde paso birilerine para kazandıracağımıza, köyümüze geri dönsek,tavuğumuz , yeşilliğimiz hazır yani.


- Eve duvara asmak üzere resimler aldım. Bir tanesi yukarda gördüğünüz. Dragon Spell. Güzel di mii? Yeğenim bayılacak, kendisi 7 yaşında ve en sevdiği şeylerden biri benim uydurduğum masalları dinlemek. En çok da kalelere saldıran ejderhaları ve o ejderhaların arkadaşları ile maceralarını seviyor. ama ejderhanın arkadaşları absürd, tavşan, keçi, kutup ayısı gibi.. Ben anlatırken her birini kendi arkadaşlarından biri ile ozdeşleştiriyor. "Aaa tamam o Ali iştee" filan diyor. Eğleniyoruz biz :) Kendisi tabii ki ejderha.


- Yeğenim dedim de geçenlerde onunla yaşadığımız nefis diyalogu da buraya yazmalıyım. Bununla piknikte muhabbet ediyoruz ama sanki birbirimizi tanımıyormuşuz da orda tanışmışız oyunu oynuyoruz. Arada "Talisman teyzem var bir de" diyor. Ben soruyorum:

- Peki nasıl biri bu Talisman teyzen?

- Hımm, biraz tombik, gözlüklü, tatlı yüzlü biri işte.

- Hadi yaa seviyor mu seni bu teyzen?

- Tabii çok sever.

- Sen onu seviyor musun?

- Hem de nasııl..

Ama bu "hem de nasıl" ı o kadar içten söyledi ki, eridim ben. Oyunu filan da bozdum, canııım şeklinde saldırdım çocuğa :) Komiğim.


Neyse böyleyken böyle, bugün Cuma, hayat güzel.


Bir de şu anda Nil' in "Çok canım yanıyo" şarkısını dinliyorum, sadece benim mi aklıma sado-mazoşizm geliyor bu şarkıyı dinlerken? Daha duygusal biri olmalıyım yaa. Böyle olmuyo.