Friday, February 08, 2008

Black Holes and Revalations


- Şu dünyada kendimi neredeyse en rahat hissettiğim yerin tuvalet olması benim boktan bir insan olduğumu mu gösterir acaba? Tuvaletlere, tabii ki temiz olmak şartıyla, bayılıyorum. Hiç kimse tuvalette seni rahatsız edemez, seni istese de göremez, -zaten niye istesin sapık mı?- yalnızlığını kimse bölemez, mükemmel bir his.. Sığınak.
- İçimde yine garip bir nefret hissi var, hiç stable olamayacak mıyım? Üstelik nedensiz ve nesnesi olmayan bir nefret.. Yani birine veya birşeye karşı nefret değil. Sadece o rahatsız edici duygu.. Belki de doğaldır, yani meşhur konjonktür lafı var ya, bu konjonktürde bu ülkede olmak bu hissi otomatikman yaratıyordur. Ya da psikopatın tekiyim ülkeye bok atıyom boş yere.. Konjonktür iğrenç bir kelime, ahanda nefretim nesne buldu bir anda..
- Safın tekiyim, çok yakın iki iş arkadaşım sanırım sevgili olma yolunda bunu en son ben anladım. Ama garip oluyormuş bee, biri sorunca farkettim, bunların davranışlar filan bi değişmiş. Kimseye aşık değilken aşık kişiler pek salak görünüyor. Ve tabii ki bu cümlenin kıskançlıkla bir ilgisi var. Kıskancım ve nefret doluyum.. Oyy ben olsam ben de bana yaklaşmam. :)
- Özlem Tekin nerde yaa?
- Kafamda aynı anda 1357 şey geçmesini sevmiyorum. Hatta 2 saniyede bir önceki düşüncemi unutup, "ulan çok güzel birşey düşünmüştüm, neydi" diyebiliyorum. Müzik de cabası, yani fon müziği, devamlı bir plak döner durur ya insanın kafasında güzel şarkı olması şart değil mesela şu anki şu: "saydııım kaç gün olduu, saydıım kaç gece dolduu,saydıım her gün aynıı dööön dön isterseen" ne ki bu şarkı? Kim söylüyordu neydi hiç hatırlamıyorum. Hafıza da hafıza değil ki.. Konsantrasyon desen, deme derim, yok öyle birşey. Gavurların deyimiyle "in the moment" da olamıyorum bir türlü.
- Haneke' nin box setini hala almadım. Bu beni tedirgin ediyor yani daha filmlerini seyretmeden Haneke istediğini yapıyor. Bu arada adamın topu topu 3 filmini seyretmişim. Ayıp be.
- Ulak' a gitmek istiyorum. Ulak, Godot gibi birşey sanırım fragmanından öyle anlaşılıyor. Şark Godot'su..
- 5 kere 5, 25 etmesin, etmesiiin, etmesiiinn..

15 comments:

gregor samsa said...

"Ulak' a gitmek istiyorum. Ulak, Godot gibi birşey sanırım fragmanından öyle anlaşılıyor. Şark Godot'su.."

filmi izlemeden anlamışsın, filmdede daha fazlasını bulamayacaksın ama bi de ekleme yapayım. Ulak Godot' nun yandan yemiş hali.

sherlotte holmes said...

şarkıyı ogün sanlısoy söylüyor
çok gıcık bi şarkı ama dile dolanıyo

özlem tekin'se badem'le bi şarkı yaptı adı kalpsiz... şarkı güzel ama klibi de çok güzel... en azından bence :)
bi de sanırım metin sezerli ile bi tiyatro oyununda oynuyordu en son... başkasıyla mıydı yoksa :S

EKMEKÇİKIZ said...

Ayy, Talis hiç zahmet etme.
Ne için mi?
Ulak için.
Hani Fatih Akın'ın son filminde acık buruk olmuştuk ya, bunda o burulma daha fena, yani.
Neyse, yine de Çağan Irmak'ın önümüzdeki filmlerini bekleyeceğiz. "Mustafa Hakkında Herşey" nedeniyle kredisi var, daha.

senaaaaa said...

Godot'yu Beklerken'in sonunu izlerken daha az sıkılıyor insan (çok kötüyüm)

elektra said...

5 kere 5 zaten 25 etmiyor taliscim, sen sakin ol:P

Talisman said...

Gregor Samsa,
Gittim Ulak' a, sadece Godot nun değil birçok şeyin yandan yemişi imiş..

Serlott' um,
Evet evet Ogün Sanlısoy..
Klibi buldum güzelmiş, severim bu kadını zaten, Badem de hoş..

Ekmekçikızım,
Ya neden böyle yapıyo bunlar yaa? Hişş sevdiğim yönetmenler, toplayın kendiniziii..

Senaaaa,
Ben çok sıkılmadım ama bazı yerlerde özellikle sonlarda "höh artık" dedim, film sonda Ölülerin Şafağına dönüşünce de güldüm..

Elektracım,
Etmiyo mu hocam? Neden sakladılar bunu benden? Yıllardır yırtınırım :))

Sevgilerrr..

torkunc said...

Sevgili olmaktan farklı olarak biriyle evli olmanın en büyük talihsizliği kanımca kaçacak yerinizin olmamasıdır. Sevgilin mi var, kavga mı ettin; o evine, sen evine… Sonra bir düşünürsün, ya ayıp ettim dersin, fazla ileri gittim dersin… Ya da bunların olmaması için sığınırsın evine. Böyle bakınca senin sığınağın sevgilinin hinterlandı oluyor. Sakinleştikten sonrası kolay zaten… Ama aynı evde böyle bir şansınız kalmıyor (tecrübe konuşuyor, azımsamayınız dediklerimi  ). İşte o zaman tuvaletlerin önemi daha iyi anlaşılıyor. Boşuna elin İngiliz’i “rest room” demiyor bizim yüz numaralara… (tuvaletlere neden yüz numara dendiğinin hikayesini anlatmıştı bir hocamız; kahrolsun ki hatırlamıyorum…)

Kaçacak delik arıyorsanız tuvalete koşunuz. İster hacetinizi görünüz, ister ılık suyun altına bırakınız kendinizi; makyaj yapınız (tartışmanın orta yerinde banyoya kapanıp makyajla çıkarsanız biraz tuhaf kaçabilir kabul), en iyisi mi makyajınızı siliniz, traş olunuz, ters elinizle dişlerinizi fırçalayınız (bunun hem Alzheimer’ a karşı faydası oluyor hem de – ağzınızın küçük olduğunu varsayarak konuşursak – küçücük ağzınızda fırçaya istediğiniz gibi hakim olamadığınızı görüp neşelenmeniz bile mümkündür).

Burada işte size kendimle ilgili bir şeyi de nakletmek istiyorum müsaadenizle. Bunun için talisman hanım’ın defterinde ilk boş bulduğum yere gönül rahatlığıyla yazabiliyor oluşumu kendisine duyduğum muhabbete verebilirsiniz pekala :

(yavşak bir örneklemesi için bknz: Can Tanrıyar’ ın nikah için Beyaz’ın programını seçmesi – üzgünüm talisman hanım, Beyazıt o sayede en azından reyting canavarına dönüşmüştü; benim size verebileceğim tek şey istatistiklerinizde çok da matah bir yer edinmeyen link olacaktır ki, onu da verdim gitti zaar…)

Efendim, zamanın birinde bendeniz hanımın biriyle evlendim. Evlenmeyelim diye çok dediydim ama…neyse…bazen kaderden kaçamıyorsunuz (evet bazen kaderden kaçabiliyorsunuz. O kaçtığınız alternatif yaşamın, kaderin B planı olduğunu bilseniz dahi önemli değil. Tercih yapmışsanız, bile bile lades dememişseniz o “sizin seçtiğiniz kaderdir”; sonuçları ne olursa olsun… İlk karşınıza çıkan “ham kader”dir, ki benim izdivacımda adı anılan ham olanıdır) Hanım kızımız hem çok kırılgan hem de çok inatçıydı. İsterdi ki ortada bir sorun var ise o sorun o dakikada çözülmeli. Kişi ne kadar kızgın, kırgın dahi olsa onu hemen çözmeliydi. Bu onun karakteriydi, onu değiştiremezdim. Fakat benim de kızgınken konuşamıyorum. Hem konuşamıyorum, hem de konuşmak istemiyorum. Çünkü biliyorum ki o anda konuşursam sonradan pişman olabileceğim şeyler söyleyebilirim. Onun için bir süre beklerim. Ve bu bekleyişler çok da uzun sürmez. Dostlarım çok merhametli oluşuma verirler bunu. Çabuk parlayıp pısss diye sönerim anlayacağınız. Ama bunun için kendimle yalnız kalmaya ihtiyacım var. Eee evlisin, gecenin bir vakti, kılıçlar çekilmiş… nereye gidecen. Yok hayır, dışarı çıkmam. (bir kere çıktım, bir daha geri dönmedim). Ee ben de hoop kaçıyordum tuvalete. Alıyordum diş fırçasını ya da jileti (yok yok traş oluyordum!). Ama bizim kızımız ne yapıyordu. Hoop elinde sigara, yanımda bitiyordu.

Ya allahaşkına beni bir kendime bırak! (ı-ıhhh)
Biraz sonra konuşsak, bak terapideyim. (hayır, şincik konuşacaaz)
Ya bi’ git, sıçacaam! (sıç, aynı anda konuşamaz mısın?)


Zaten özgürlük takıntılı bir heriftim, tuvalette bile yalnız kalamıyordum. Sonrasında söylediğim sözler gerçekten hiç yapıcı olmuyordu…

Tuvaletler erkeklerin kalesidir denmişti bir bölümünde Coupling’ in. Seksist tavrı bir yana bırakalım, gerçekten de bireylerin evlerdeki tek sığınağıdır tuvaletler (babadan gizlice sigara içmeleri, muzur dergileri, yarenden gelen mektupları saymıyorum bile…)

Sekizinci ayımızda ayrılmışsak, inanın buna, tuvalet kapısının anahtarsız oluşunun da etkisi vardır.

Bu da böyle biline…

Görüşmek üzere efendim…

Anonymous said...

nedendir bilmem tuvaletleri bende severim bunda wc ve banyonun aynı yerde olması ve 3 x 3 ebatında olması muhtemelen etkilidir ama nedendir bilmem tuhaf bir rahatlık verir... hani utanmasam elime kahve mi sigaramı gazetemi alıp oraa konuşlanmak isterim ( valide sultan ın ciyaklaması şimdiden kulaklarımda ÇIKKK ORADANNN NİMET LE ( KAHVE A) TUVALETE GİRİLMEZ....




HOŞ BİR YAZI YÜREĞİNE SAĞLIK

Anonymous said...

evet özlem tekinle metin serezli oynuyor

ben de ulak'a gitmeyi çok istiyorum ama anlaşılan pek beğenilmemiş yinede denemek istiyorum

pass said...

talis ben persepolisi kaç ay rötarlı izledim bilyo musuuaaan!bi de başlık muse un şarkısında geçiyordu çok severim.ulak a dair bi fikrim yok ama çağan ırmakın sesi güzel tüm filmlerini bu sebepten izlemek istiorum bazen.
ha bi de çağanla yekta geçen ntv de karşılıklı konuşuyorlardı çağan ota boka "hayat kadar doğal" diyordu..yani kes artık demek istedim ama sesi çok güzeldi dinledim.
okuyucuya hiç bir şey vermeyecek şekilde uzun upuzun yorum yazabiliyorum. gidiyorum.
ciao!

Talisman said...

Sevgili Torkunç,
Öncelikle gayet gayri ciddi bir şekilde, upuzunn yorumunuzu görünce sevindirik olduğumu hele de konunun tuvalet olduğunu görünce iyice zevklenip "evet abicim, birinin daha tuvalet kadri kıymeti bildiğini biliyordum." dediğimi itiraf etmek isterim.
Sonra okuyunca gördüm ki içerik ağırmış, hem de önemli bir hayat sahifenizden bahsetmişsiniz, hafifçe ciddileştim..
Ya siz gene iyisiniz ben üzülünce de yalnız kalmak isteyenlerdenim sadece sinirlenince değil.. Sinirlenince de isterim, ama az, istediğim gibi yalnız bırakıldım mı da, hemen soytarabilirim, karşımdaki şahsa çok pis sevgi gösterebilirim ama evet lanet olsun benim de o ufak yalnız zamana ihtiyacım var. Olmazsa kötü oluyor, işte Perihan Mağden giriyor sahneye feci bir sesle bağırıyor filan, ben şaşıyorum "bu ses benden çıkıyor olamaz." karşımdaki de şaşırıyor, "bu ses bu kızdan çıkıyor olamaz." şaşkın şaşkın bakınıyoruz, sonra olay derinleşiyor. Hele bir de bu olay siz unuttuğunuzda önünüze getirilirse, kısaca "Allaaaah" :)) Çok fena çok..
Ya giderayak iğrençleşecek olursak, bırakın kavgayı filan, kapı açık olursa normal işlevlerimi de yerine getiremem ben tuvalette.. :)
Hoşçakalın efendim ilham verdiniz bir ara bir "Tuvalete güzelleme" yazayım, herkesi kaçırayım blogdan.. :)

Talisman said...

Diagonalcım,
İkinci tuvalet severim, evet ben de nimetle giremem ama diğer ekipmanlarla girerim, hatta onlarsız girmem, çok ilim irfan öğrendim ben tuvalette :)
Uğra arada, özletme kendini :)

Talisman said...

Yurtdışı Eğitim,
Öncelikle hoşgeldin. Yok, yok, Ulak a git, çok da kötü değil ama Çağan Irmak beni şımarttı "Mustafa hakkında herşey" filmi ile, o yüzden beğenmedim diyorum. Belki birinin ilk filmi olsa çok övgüyle bahsederdim, ama yok yaaa, bilmiyorum. Of iki satır yorumda dengeli olamadım :)
Yok yok sen kendin git gör.. Gidersen burdan fikrini yazarsan sevinirim.
Teşekkürler.

Talisman said...

Passsss,
Hoşgeldin.. Aman da Persepolis i seyrettin demek sonunda, süper, süper.. İyi film di mi? Hele o nine.. Bir de aşık olunan kişinin sonradan iğrençleşmesi sahneleri..
Bu arada getir gözlerini öpücem, başlığa bir tek sen dikkat ettin. Pek severim "Muse" u..
Sevgiler..

Anonymous said...

Wоndеrful gooԁs fгom you,
mаn. I have undеrstanԁ your stuff
preѵiouѕ tο anԁ уou are just tоo gгeat.
I reallу like what you hаve acquirеd hегe, rеally lіke what you arе
saying аnd the way in whіch you say іt. Υοu
make it enϳoyablе and you ѕtill taκe caгe of to kеep іt sеnsible.
I can't wait to read much more from you. This is really a tremendous web site.

Feel free to surf to my web page: Full body massage london
Also see my web page > energy healing courses