Monday, December 10, 2007

Ruhumu nasıl tutsam da seninkine değmese-- Platonik Aşık Manifestosu


1- Etrafınıza bakın, sizi sevme ihtimali en zor olan kişiyi seçin. (Bilinçli seçim yaptığınızı kendinize çaktırmayın, eğlenceyi bozmayın.)
2- Bu kişi hakkında bilgi toplayın. Bulabildiğiniz her kaynaktan, Google' dan TC kimlik numarasını bile bulun. Hatta üniversitede derslerinden kaç aldığına kadar bulun. (deli miyim ben demeyin herhalde delisiniz, siz ne sanmıştınız.)
3- Bu kişiyi gördüğünüz an topuğunuz üstünde dönüp ters yöne gidin, bunu yapamayacak durumda iseniz elinizde gazete varsa ona gömülün, yoksa dalgın, onu görmemiş rolü yapın, hala gelmeye devam ediyorsa hazırlanın birazdan çok feci saçmalayacaksınız.
4- Ona merhaba dedikten sonra aklınıza konuşacak hiçbirşey gelmeyeceğinden (heyecanlanacaksınız kolay değil.) ilk düşündüğünüz absürt cümleyi kurun. Mesela "Vampirleri çok seviyorum ben" diyin ikinci cümle olarak. Suratındaki şaşkın ifadeyi görmek tüm çabalarınıza değecek. (based on a true story)
5- Hala sizinle konuşmaya devam ediyor ve eğleniyor gibi görünüyorsa dikkat edin, tehlikedesiniz. Sizi sevebilir. Hemen bu potansiyel sevginin yönünü değiştirin. Çok arkadaşça davranmaya başlayın birden, mesela normalde hemcinsleri ile konuşabileceği her konuda sizinle de konuşabileceği izlenimini verin. Fazlasıyla "arkadaş" olduğunuzda ve kız/erkek tavlama maceralarını dinlemeye başladığınızda ağlanmayın, bunu siz istediniz.
6- Arkadaş olmaya da yanaşmıyor ama hala sizinle beraber olmaktan zevk alıyorsa radikal önlemler alma zamanıdır sevgili platonik aşk tutkunu.. Bu durumda dengesiz olun. Bir gün önce neşe içinde muhabbet ettiğiniz insanın ertesi gün yüzüne bakmayın, bahane bulun yanından kaçın, adam/kadın cağız tepe sersemi oluncaya kadar abuk subuk davranın, eninde sonunda "manyak bu" deyip yoluna devam edecektir. Harikasınız, yine kurtuldunuz.

Eee daha ne ağlanıyorsunuz, sizi tüm kalp kırıklıklarından, anlamsız ilişkilerden kurtarıyorum, üstelik gayet zevkli, hayal gücünüzden beslenecek, tükenmez bir acı kaynağı buluyorum. Dilediğinizce süsleyebilirsiniz, sanat da sizin yanınızda hem..
Efendim, mazoşizmden sıkıldınız mı? Yapmayın lütfen.. Biraz Rilke?

ruhumu nasıl tutsam da, seninkine değmese?
nasıl aşırsam üstünden öbür şeylere ben onu?
ah, karanlıkta yiten bir nesne
içre barındırmak isterdim onu ben
öyle bir yerde: bilinmedik, sessiz,
derinlerin titrerken titremeyen.
bir var ki her değen bize, sana, bana, bak
birlikte alır bizi bir yay gibi ancak;
iki telden bir ses çıkartır bize değen şey.

biz hangi çalgıya gerilmişiz?
hangi çalgının elindeyiz biz?
tatlı şarkı ey...

R.M.Rilke
Not: Fele Martinez' e aşık değilim, güzel çıplak erkek kontenjanından post' a girdi.

27 comments:

Anonymous said...

Allah kahretsin, değdi...

Anonymous said...

Akşam akşam bu şiiri nereden okudum yaw...

No More Virgilius said...

Platonik aşk, en masum, en sevimli, en içten ve duygulu şekliyle gençlik yıllarında yaşanır. Eğitim/öğretim kurumlarımız bu durumun oluşması için biçilmiş kaftandır.

1- Onu hazırlık sınıfında tanımışsınızdır, ilk görüşte aşk değildir bu, manyetik bir çekim gibi, uzağında duramazsınız.
2- Yıllar boyu fiziksel olarak hep yakınındasınızdır... Dinlersiniz, konuşursunuz, ama çokça dinlersiniz. Büyüdükçe, karşı cinseten birini "dinlemenin" onun size bağlanması için en önemli davranış olduğunu öğrenirsiniz.
3- Zaten o ne söylese, ne anlatacak olsa mutlaka yanındasınızdır, konuşsun istersiniz. Dinlemekten güzel ne vardır onu? Velev ki size, bir türlü açılamadığı, onda takıntı haline gelmiş bir başkasından söz etsin... varsın olsun...
4- yıllar geçsin... O kadar yaklaşın ki birbirinize, artık insanlar sizi ayrılmaz iki sevgili sansınlar... Sadece ikiniz bilin öyle olmadığını... Siz onu seviyorsunuzdur ama, o sizi can dostu bilsin...
5- Ortaokul, derken lise bitsin... Yollar ayrılsın... Sevgi büyüsün içinizde, genç bir delikanlının kalbine sığmaz olsun... O da yıllığa sizin için" beni biliyorsun, benim seni bildiğim gibi. Ve gene biliyorsun ki şu an bir kağıt mendile ihtiyacım var" diye yazsın...
6- Mezuniyet sonrası ona artık açmak isteyin saklaması dayanılmaz hal alan duygularınızı... Bir aşk mektubu yazmaya karar verin. O zamanlarda (1992) internet filan olmadığı için elle yazılırdı mektuplar, sekiz sayfa tutsun yazdığınız... Herşeyi yazın... Yedi yılı sekiz sayfaya sığdırmak ne kadar zor diye düşünün bir yandan da.
7- Cevap gelmesin yazdığınıza, bir yankı ilişmesin kulağınıza... altı ay sonra arayın telefonla, "Selen, mektubumu aldın mı?" diye ilk defa arayın onu mezuniyet sonrası... "Evet" cevabını işitin, başka bir şey duymayınca, "öğrenmek istemiştim, kendine iyi bak" diyin.
8- Okuyucu "ve burada bitti di mi?" diye soracaktır... Hayır.
9- O günden sonra, hep, ama hep onu düşünün... Obsesyon ne demekmiş, anlayın...
10- Onu görebilmek, "rastlaşabilmek" için evinin çevre sokaklarına gidin, caddelerde yürüyün... Etraftaki pastanelerde oturun...
11- Babası bir klubün yöneticisi olduğundan, onun da basketbola olan merakını bildiğinizden, belki reji V.I.P. koltuklarını çeker, ona da zoom yapar diye o klübün tüm basketbol maçlarını pür dikkat izleyin... Bunun mükafatı üç defa onu "görebilmek olsun" sonraki yıllarda. Hayatınızın en mutlu günleri olsun onlar da... Arkadaşlarınızdan onun üniversitede feci halde dağıttığını/dağıldığını işitin, "orospu olmuş, otoban diyorlarmış" şeklinde bilmeden kullandıkları tasvirlere tıkayın kulağınızı... "Varsın olsun, o benim bir tanem" diyin, susun...
12- Aradan yedi sene geçsin... Bu süreçte karşı cinsten birine ilgi duymayın, kimseyle görüşmeyin, uzak durun hepsinden...arkadaşlarınız size gay muamelesi [burası terbiyeli bir bloga benziyor diye ibne demedim] yapmaya başlasınlar artık... Umursamayın.
13- Deprem olsun... Büyük deprem... Gecenin üçünde, o sıcak yaz gecesinin ortasında tüm istanbul sokaklara dökülsün... Kaldırımlarda sabahlasınlar... Ağlayan kadınlar, somurtan adamlar, şaşkın çocuklar... Siz ise "ONU" düşünün...
14- Dört saat sonra, 7am'de dayanamayacak hale gelin... anneniz, babanız "lan oğlum manyak mısın bekle şurda devamlı sallanıyor zaten" diye sizi tutmaya çalışsa da, artçı sarsıntıların yaşanan korkuya süreklilik kazandırdığı o ortamda, ipinizi koparın ve bomboş apartmana girin, koşar adım çıkın merdivenleri ve doğruca telefona gidin...
15- Yedi senedir çevirmediğiniz bir numarayı, asla unutmadığınız o telefonun numarasını hızlı hızlı tuşlayın... Yedi sene... uzun süre... "Acaba taşınmış mıdır... Hadi taşınmadı diyelim, şu an evde midir ki? Ya evlendiyse, kocası açarsa telefonu? Belki de yıkıldı evi, kaldı altında..." türünden düşüncelerle, cevap bekleyin telefonun çalan sinyal sesinden...
16- "Efendim?" desin hattın öte yakasındaki kadın... Onun sesidir... "Merhaba... Ben O., hatırlar mısın bilmem, liseden... Deprem oldu da, nasılsın, merak ettim" şeklinde salak salak konuşmaya çalışın... Şaşkın bir ses tonuyla iyi olduğunu söylesin... Sizin nasıl olduğunuzu sorsun... Siz de üstünkörü söyleyin iyi olduğunuzu...
17- Telefonu kapatın artık... Konuşma bitmiştir çünkü.
18- ...ve büyü bozulmuştur... Anlarsınız ki, artık onu sevmiyorsunuzdur... 7+7=14 sene boyunca sizin için yeryüzünde yaşayan tek karşı cins, yegane sevginiz, tek düşündüğünüz kadın, artık hayatınızdan, hayalinizden, kalbinizden çıkıp gitmiştir...
19- bunları ilk defa diyettekitaliman'ın bloguna yazın...


20- Uzun metrajlı duygu pornosu izlemeye ne kadar meraklısınız allahaşkına?

gregor samsa said...

kısa metrajını çekersen senaryoda kopukluklar olur ama bunun daha geniş versiyonunuda bekleriz.

No More Virgilius said...

gregor, hadi ben kurtuldum bu anlattığım platonik lanetin gölgesinden, peki sen ne zaman kurtulacaksın şu boyut takıntından?
Blogunda anket bile yaptın, üstelik çok terbiyesiz bir blogun var, hala ikna olmadım.
Canikom, önemli olan işlevi.

(elalemin blogunda ne işimiz var böyle şeyler konuşuyoruz biz?)

gregor samsa said...

benim tüm çabalarım kadınların kendilerini daha rahat ifade edebilmeleri üzerine kurulu. boyutsa boyut, işlevse işlev. yıllardır erkek egemen toplumlarda susturularak aza tamah etmelerinin önüne geçerek anketlerimle onlara demokratik bir paltform sundum. artık bu anketlerden sonra hiç bir şey eskisi gibi olmayacak. kadınlar istedikleri şeye evet istemedikleri şeye hayır demeyi öğrenecekler. feminizm artık bir hak arama felsefesi değil olarak algılanmayacak. eşitlik tüm hatlarıyla doğada hakim olacak. işte o eşitlik geldiğinde kapı açmaktan, sandalye tutmaktan ve her şeyden önemlisi kedi muhabbetinden kurtulmuş olacağız. ve tanrının karşısına çıkıp suçta ve cezada şahsilik prensibi gereği havva' nın yediği elmadan ayrı ceza almasını adem' in yediği elmadan ayrı ceza almasını bir üst mahkemeye başvurarak talep edeceğim.

lütfen anketimi küçümseme

No More Virgilius said...

feminen esintilerin poyraz halini aldığı bu blogda bayan okuyuculara şirin/sempatik/pek şeker görünme çabanı takdirle karşıladığımı ifade etsem de, onların şu (*) yazını okumadığına eminim.
Halbuki sen de benimle aynı fikirdesin kadınlar hakkında, Slayer'ın şarkısındaki "religion" kelimesini çıkartıp oraya Woman sözcüğü eklediğimiz gibi:

Woman is hate
Woman is fear
Woman is war
Woman is rape
Woman's obscene
Woman's a whore

p.s. Kendimi bu blogtan atılmak için hakemi acaip şekilde provake eden- kırmızı karta on defa müstehak Hasan Şaş gibi hissediyorum.

p.s.2: Bayan okuyucular, size şirinlik yapan Gregor'un nasıl biri olduğunu şu yazısından öğrenebilirler:

http://requemforadream.blogspot.com/2007/08/istek-zerine-bir-eski-yaz-daha.html

p.s.3: Talismandiyetedevam;
Vade Retro Satanas mı dedin???

sherlotte holmes said...

tüm bunlardan sonra...

platonik -ve tabii ki imkansız- aşkınızdan, her koşulda boka sarmanıza rağmen -bilmediği- hissiyatınızın geri bildirimini aldığınız noktada suratına karşı böğüre böğüre gülün
(bu muhtemelen şaşkınlıktan, 'ya ben şimdi napıcam' duygusundan, elinizin ayağınıza dolaşmasından kendi kendine olacak zaten)
...
platonik aşk bu noktada da sabrını elden bırakmazsa, üzgünüm ama kaçış yok...
bundan sonra bildiğin, kimsenin varlığına inanmadığı aşk...
valla bak...

---

talismancım o değil de...
ben bu notları okurken gözlerim doldu böle böle...
deli miyim ben...

Talisman said...

Metin Beyciğim,
Bir yara kabuğu kaldırma operasyonuna mı imza attım bilmeden? Çok üzgünüm.. Niyetim canınızı yakmak değildi. Eminim Rilke'nin de amacı o değildi. Zaten garibim Lou Salome, Niçe, Paul Ree ile "grup platonik aşkı" kavramını oluşturmuş meyus yaşarken birilerini bu şekilde etkileyeceğini de düşünmemiştir. Çok seviyorum ben bu adamı.. Bir tane..
Sevgiler efendim.

Talisman said...

No More Virgilius,
Size "oha" demeye doymuyorum efendim. :) 14 sene birini sevebilmek kolay değil. Anlattıklarınızda çok tanıdık şeyler var, özellikle belki görürüm diye her tarafta dolaşmak kısmı.. Ben de çok dolandım o şekilde herkesin yüzüne dikkatle bakarsın ve en olmadık kişi bile ona benzer görünür. Bu şekilde adamın kardeşini bulmuşluğum var, çok benziyor ama o değil, çıldırıyor insan :)(kardeşi olduğunu sonradan öğrendim.) Deprem olduğunda ilk aklınıza gelenin o olmasını da çok iyi anladım. Bu iyi olaylarda da olur, ilk ona haber vermek istersiniz. Saçma bir şekilde..
Off off diyorum sayın Virgilius, ayrıca nereden nereye diye ekliyorum. Ama sizin misoginist (nası yazılır ki bu zımbırtı) omanızda bu 14 senelik platonik aşkın hüsranla bitmesi olduğunu kabul etmiyorum. Böylesi çok klişe olur.
Kendinizi bu şekilde açabildiğiniz için de saygı duyuyorum efendim.
Duygusal pornoya gelince, blog zaten (makale yazılan bloglar hariç) teşhir ve röntgene dayanan bir sistem. Siz gönüllüsünüz azizim, hem porno sayılmaz, gerçek zamanlı değil.
:)

Öykücü said...

Alemsin:))

Genel bir yazı mı yazıyorsun, kendinden mi bahsediyorsun, eskiyi mi anlatıyorsun,şimdiyi mi belli değil.Çok gizemlisin:)

Bugün şu oldu,bu oldu şeklinde yazsan da şu meraklı okurunu mahvetmesen:)

Çok güldüm yazına.Her platonik bu tip saçmalamalar yapar.O kadar büyütürsün ki gözünde yanına geldiğinde konuşamazsın bile.Ama bol bol saçmalarsın,sakarlık yaparsın:)))

Kocamla ilk zamanlarımızda(ben onun platoniğiymişim)yüzü parça parça kızarıyordu.Adamcağızda bir kalp problemimi var diye endişeleniyordum.Söylemiştim de hatta.Kalbine baktır istersen diye:)) Şimdi kızarmıyor:))

Sevgiler:))

Talisman said...

NMV ve Gregor Samsa,
Kendi aranızda konuştuğunuz için beraber cevap yazayım. (Öğretmen gibiyim, "kendi aranızda konuşmayın çocuklar :)) Öncelikle tabii ki "küçük" tartışmanıza dahil olmayacağım. (kötü espri biliyorum ama hoşuma gitti :))
İkincisi NMV, Gregor' un söylediklerinin kadınların hoşuna gider şeyler olduğunu nereden çıkardın? Ben öyle algılamadım hatta daha önceki yazımda sözünü ettiğim kadın erkek eşitliğini kendine yontan hain erkek kategorisinde değerlendirdim. (affınıza sığınarak sayın Gregor) O da en az sizin kadar sexist :) Bu çok açık. Ama ikinizi de yargılamıyorum , sizinle aynı düşünceleri paylaşmasak da, dürüstçe söylemeniz güzel ve lanet olsun ki eğlenceli heheh.. (Know your enemy- Manic Street Preachers :))
Ayrıca NMV, sizin başından beri bir beni dehşete düşürme çabası içinde olduğunuzun farkındayım. Bir fıkra anlatacağım bu konuda:
Bir sadist ve mazoşist ıssız adaya düşmüşler. Mazoşist sevinmiş, sadist e dönüp:
- ne güzel sen sadistsin ben mazoşist, hadi vur bana demiş.
Sadist zalimce gülümseyerek karşılık vermiş:
- Vurrrmıııyyyycaaaammm..

:)

Talisman said...

Sherlotte'um,
Benimkilerin nefesi yetmedi bu noktaya kadar. Ama manifestoya senin koyduğun nokta daha güzel oldu doğrusu. Böğürerek gülmek haa.. :)
Deli değilsin, çok tatlısın sadece :)

No More Virgilius said...

dehşete düşürme çabası ithamı (zincirleme isim tamlaması) düpedüz gösteriş meraklılığına işaret eder, bense içimden geleni, içimden geldiği gibi yazmıştım.
"Otopsi" izlemeleye meraklı birisi muhatabına "otopsi yapıp bir de bunu sergilemeye pek meraklısın" diyebilir mi?
Bittabi, diyebilir.
Ama tuhaf olmaz mı bu söz?

Bütün "ohaa!" ları sırtıma yüklüyorum.

Gregor, doğmuş ve saklı olan cevap hakkını kullanır mı bilmem.

son sözüm: Vurmıycam işte.

Anonymous said...

Efenim son yazdığım yazıya yaptığım son yorum (kendin pişir kendin ye vaziyetleri) ile buradaki bazı lakırdılar nasıl da -nası diyim:- örtüşmüş... "Misojenizm" falan...
Aman yalebbim...

Sevgili evsahibesi,

Yaram iyileşti sandıydım, iyileşmemiş daha. En azından bunu test etmiş oldum bu vesileyle ki bu da birşeydir. Teşekkürlerimi kabul buyurunuz lütfen.

Talisman said...

Öykücü'm,
Demek kalp rahatsızlığı haa, hehehe alem olan sensin.. :))
Valla bu aşk hayatımın genel bir özeti, öyle düşün.. Biraz boktan bir durum ama iyi yönleri de var. Kötü yönleri de çok. Bilmem işte.
Sevgiler canım.
Eşin adına mutluyuz platonikler cemiyeti olarak. :)

Anonymous said...

Bu arada, NMV ile GS kardişlere de bu zevkli atışma -ya da şöyle diyim:- polemik içün ayrıca teşekkürlerimi sunarım.

Anonymous said...

Sabahtan beri orada burada teşekkür etmekten bi hal olduğumu da ayrıca belirtmeyi borç bilirim.

Anonymous said...

Bilmecenin cevabına az sonra bakabilirsünüz Taliswoman Hanımcığım.

No More Virgilius said...

Metin Bey,

Müteaddit defalar çeşitli bloglarda arz ettiğim üzere, Gregor'la kardeş değiliz.
Arkadaş da değiliz.
Hele sevgili hiç değiliz.
Ne olduğumuzu ben de bilmiyorum.
Kendi adıma rica eder, hürmetlerimi sunarım efendim.

Anonymous said...

Efenim bir yanlış anlaşılma var: Ben siz ikiniz kardeşsiniz demedim ki! Ben ikiniz için de kendi adıma "X Kardeş" ve "Y Kardeş" dedim. Düzeltir ve bu vesileyle hepimize bol idealı günler dilerim.

Talisman said...

NMV,
Yok yahuu, alınganlık ediyorsunuz. Ben gösteriş yapıyorsunuz yani olmayan birşeyi sergiliyorsunuz demiyorum sadece olan şeylerin içinde daha ürkütücü olanları seçiyorsunuz demek istiyorum.

Talisman said...

Metin Bey,
Sahiden de örtüşmüş :)
Yaranızın iyileşmemesine üzüldüm, iyileşmiş gibiydiniz.. Gerçi hangisi daha iyi tartışılır, boşluk mu, yara mı? Bana yara gibi geliyor..
Rica ederim efenim..

gregor samsa said...

talismandiyette beni gerçekten anlamış.
virgilius altı senedir bir kere bile sen beni böyle anlamadın. 99 depreminde üstümü başımı giyip, ayakkabılarımı büyük bir özenle bağlayıp, muhabbet kuşumuda yanıma alıp apartman merdivenlerinden aşağıya indiğimde senden gelecek bir "nasılsın" telefonu beni değilsede korkudan kafesinin parmaklıklarına yapışmış kuşumu kendine getirebilirdi.

gerçi şimdi hatırladım 99 yılında senle tanışmıyorduk.

Anonymous said...

neden hepiniz aynısınız :)
yani bayanlar..
neyse geçte olsa
(ruhumu teslim etmeye az kalmışken)
ortak manifestonuzu öğrendik...

Talisman said...

Üzgünüm ,halen yanılgı içindesiniz.
1- Butün kadınlar aynı olamaz, bütün erkeklerin aynı olamayacağı gibi.
2- Manifesto ortak değil, pek çok kişisel motif barındırıyor.
Bir de "kadın" deseniz bayan yerine.
Selamlar..

Anonymous said...

off ben bunların hepsini yaptım galiba:))googledan aradım,bir sürü şey öğrendim.Okul notlarını da öğrendim ama insan kendini kötü hissediyor yaa.Böyle heyecanlı heyacanlı bakarken bir an duraksayıp kendi kendime 'ben ne yapıyorum yaaa' diyerek kendimi aptal hissediyorum.