
Bugün kesinlikle daha iyiyim. Sağolun sevgili blog arkadaşlarım. Bana çok destek oldunuz. Bu blogu açmadan önce hayatımı böyle olumlu etkileyebileceğini düşünmemiştim, ne yalan söyleyeyim.
Dün her anlamda korkunç bir gün oldu yanlız. Gözlüğümü değiştirmiştim, akşam onu almak için evimin değil de başka bir semtin servisine bindim. Serviste iken gözlükçüyü aradım, meğer gözlük camı hazır değilmiş. Boşa bindim farklı servise. Ben de servis şöförüne gideceğim yeri söyleyip yakınlarından geçerken haber vermesini rica ettim. "Tamam Altunizade de indiririm" dedi. Tamam dedim rahatladım. Sonra bu Altunizade ye geldik deyip beni E5 in ortasında indirmeye kalktı. Az yürüyeceksin diyor, tamam yürümesine yürürüm ama vızır vızır arabalar geçiyor, kaldırım yok, ezilicem yapışacağım asfalta, ince olma hayalimi böylece gerçekleştireceğim, öyle bir durum :) "Ben burda inmem" dedim tabii, o zaman köprüde indiririm dedi. Köprünün girişinde indirdi. Ben gecenin köründe köprünün altına indim. Hafifçe tırsmıştım henüz. Az sonra daha çok tırsacağımı bilmeden.
Neyse aşağıdan otobüsler geçiyordu. Üsküdar- Hassippaşa yazan bir otobüs geldi. Ben düşünmeden bindim, hesapta Üsküdar a giderim oradan taksiye binerim diye düşünüyorum. Otobüs gidiyor da gidiyor ama nasıl tenha, kötü yerler, üstelik hayatımda görmemişim. Herhangi bir hareket görüğüm yerde ineceğim ama yok.. Bir karanlık içinde gidiyoruz. Benim tırsma hissim yavaş yavaş artıyor. Derken bir baktım otobüste bir ben kalmışım, koşup şöföre sordum titrek bir sesle :
"üsküdar a gitmiyor muydu bu otobüs?"
"Yok bacım Üsküdar dan geliyoruz."
"E burası neresi"
"Hassippaşa"..
Hassiptiiiirr.. Aynen böyle oldum :))
İndim tabii ne yapayım. Ama indiğim yerde in ve cin top oynuyorlar, ikisi dışında da kimse yok. Korkudan ağlayacak hale geldim. Neyse uzatmıyım, bir süre korkudan titreştikten sonra dualarım kabul oldu ve bir taksi geçti. Ben bir atladım bunun önüne. Öyle rahatladım ki, anlatılmaz. Sonra moralim bozuldu. Neden biz kadınlar belli bir saatten sonra dışarda iken böyle korkup titremek zorundayız? Aylin Aslım ın şarkısındaki gibi:
"Beyoğlunda gezdim gezdim de n'oldu
İstiklal insan seli beyoğlu kimin oğlu
Yürümek çok zor oldu caddeler erkek dolu
Bu saatte kızlar nerde mecburen evlerinde
Kimseye çaktırmadan fazla oyalanmadan
Mümkünse kestirmeden eve dönmek lazım
Kimseye bulaşmadan ortalık karışmadan
Mümkünse görünmeden eve dönmek lazım"
Budur yani durumumuz. Nasıl kurtuluruz? Kadınlar bile cesur kadınları bu kadar kösteklerken kurtuluşumuz da zor bence. Neyse çok daldım derinlere.
Diyet derseniz, gece tam bir felaketti. Ben bu olayın üstüne eve dönerken ne yaptım? Tabii bakkaldan yükte de pahada da ağır bir kısım abur cuburları aldım. Üstüme de bir kriz geldi ki, yolda eve girmeden koca bir çikolatayı yemişim, yetmedi, yine yolda Pringles a giriştim. Evi hiç anlatmıyım, sadece gece 2,30 da kalktığımda bile ağzıma birşeyler tıkıştırdım, Pringles ben uyurken başucumdaydı dersem kafanızda birşeyler canlanır herhalde.Ama bugün iyiyim. Sabah erken kalkıp evi, odamı toparladım. Kahvaltı ve öğle yemeğinde normal yedim. Daha da önemlisi moralim düzgün. Sanırım bu garip fırtınayı atlattım.
Sevgiler..
Not: Bugünün şarkısı daha doğrusu türküsü "Ha bu Ander Sevdaluk" Fırtına dizisinin müziği imiş. Bugün sanırım 130 kez dinledim. Kazım Koyuncu' yu hatırladım bu arada. Öyle severim ki onu. Severdim demiyorum, seviyorum. Ölmüş değil ki o. Canım benim.