
Bugün yine geç kaldım. İşimle evimin arası çok açık olduğu için (aa kelime oyunu yaptım :)) azıcık bile geç kalkmak, işe bir saat geç kalmaya yol açabiliyor, değiştirdiğiniz araç sayısı ve bayıldığınız taksi paraları da cabası.. Çok keyifsiz açıkçası.. Bir de böyle durumlarda işi arayıp haber vermeyi sevmiyorum çünkü sesim çok ağlak çıkıyor kendimi ilkokulda hissediyorum. Iyy çok sinir. Neysem bugün 10.00 da geldim işe ve hala ne olup bitiyor burda farkında değilim.. Dublaj Türkçesiyle ifade edersek: "Hey biri bana burada neler olduğunu anlatabilir mi adamım?" sanırım biran önce "o koca popomu kaldırıp çalışmaya başlamam gerek" ama önce bir kaç satır yazayım..:)
Geçen hafta bildiğiniz gibi sunumum vardı. Allahım ne stresli iş, birkaç gün ruh gibi gezdim ve deliler, çılgınlar, bizonlar, vizigotlar gibi yedim..Sunum zamanı geldiğinde de elimde projeksiyon cihazının kumandası, tirtir titreyerek başladım ve o da ne, sesim az çıkıyordu, hemen görevlinin yardımıyla bana mikrofon takmaya başladık, yani bir an sahneden kayboldum arkada mikrofon takmaya çalışıyoruz ama ellerim titrediğinden bir türlü takamıyorum sonunda görevli takmak zorunda kaldı biraz samimi olduk yani ama benim görecek halim yoktu bu durumu, sonra yeniden çıktım, bir süre heyecanlıydım sonra geçti, hatta direk kendim oldum kısa sürede ve kahvede arkadaşları ile konuşan kabadayı rahatlığında mevzuya girdim :)) Komikti, ben eğlendim, insanlar da çok sıkılmadı sanırım. Genelde iki tip surat vardı karşımda, birinci tip, çok ilgilenen oyunu anlıycam diye kasanlar bir de kaykılıp sırıtan ve daha ne yumurtluycak bakalım afacan şeklinde bakanlar.. İyiydi yani. :) Yanlız yöneticim çok sallandığımı söyledi heyecanlanınca bir sarkaç olma olayım var. Sallanıyorum. Neyse, güzel bir deneyim oldu.
Bu arada ataletle savaşım çok da süper geçmiyor, hala yiyorum, hala birşeyleri erteliyorum, Pazar günü mesela yani dün, tüm gün yatıp TV, DVD, Dizi izledim, hatta "Şarkı söylemek lazım" şeklindeki şapşalll programı bile izledim.. Sonlara doğru gözlerim şeşibeş bakıyordu ve kanapede uyuyakaldım ama uyanınca laptop kucağımda yattım ve iki bölüm daha "Dr. House" izledim. Bu arada ne dengesiz insanım, o kadar aşık olduğum Dr.House a gıcık olmaya başladım. Görünce filan bazen "Tüü tipsiz, bi traş ol bee" filan diyorum. Niye böyle oldum bilmem, izlemekten de geri kalmıyorum. Sanırım eski sevgilisini baştan çıkarıp sonra "yok ben seni mutlu edemem, kocana dön" geyikleri çevirmesi beni soğuttu. Basiretsiz insann..
Cumartesi arkadaşlarımda Gloria Jeans de kahve içerken oturduğum yer aynanın önüydü ve birden kendimi görünce kötü oldum, normalde kendimi otururken pek görmüyorum tabii aynada. Birazcık korkunç görünüyorum. Yani ben azcık ürktüm. Sonra insanların beni benden çok gördüğünü yani büyük ihtimalle bu halime alıştıklarını düşündüm ben çok görmediğimden alışmamıştım ondan dehşet duyuyordum. Off öyledir di mi? Bilmiyorum bazen çok kötü oluyorum bazen hiç önemli gelmiyor.
Dün gece "In her shoes" diye bir film seyrettim, Toni Colette, Cameron Diaz oynuyordu, romantik komedi gibi göründüğünden seyredeyim kafam boşalsın diye koydum ama dram çıktı film.. Bana da bu yakışır :) Filmde Cameron Diaz ın şiir okuduğu bir sahne var. Şiir mükemmel. e.e. Cummings in.. Hemen buraya taşıyım dedim. Herkes İngilizce bilmek zorunda olmadığından Türkçe çevirisini de ekledim ama şiirde çeviri, aslı gibi güzel durmuyor doğrusu. Varsın olsun.
i carry your heart with me
(i carry it in my heart)
i am never without it (anywhere i go you go, my dear; and whatever is done by only me is your doing, my darling)
i fear no fate (for you are my fate, my sweet)
i want no world (for beautiful you are my world, my true)
and it's you are whatever a moon has always meant
and whatever a sun will always sing is you
here is the deepest secret nobody knows (here is the root of the root and the bud of the bud and the sky of the sky of a tree called life; which grows higher than soul can hope or mind can hide) and this is the wonder that's keeping the stars apart
i carry your heart
i carry it in my heart..
taşırım kalbini yanımda
(taşırım onu kalbimde)
asla onsuz değilim(her nereye gitsem sen de gidersin, sevgilim;ve her neyse yapılantek başıma senin yapıtındır, sevgilim)
korkmamhiçbir yazgıdan(çünkü yazgımsın, tatlımsın)
istememhiçbir dünyayı(çünkü güzel dünyamsın, vefalımsın)
ve ay daima her ne anlama geliyorsa sensin o
ve günes daima her neyi şakıyacaksa o sensin
işte en gizli sır kimsenin bilmediği(işte kökünün kökü ve goncasının goncası ve göğünün göğü hayat adlı bir ağacın;öyle ki büyür odaha yükseğe umabildiğinden ruhun ya da gizleyebildiğinden aklın)
bu mucizedir işte yıldızları birbirinden ayrı tutan
taşırım kalbini
(taşırım onu kalbimde)