Wednesday, July 25, 2007

So tell the bloggers that I am back in towwnn..


Geldim, geldim :)

Seçime gittim dediğim gibi, yazılı olduğum yer İstanbul değildi, memlekete gittim, gitmişken 2 gün de izin alayım dediğim için ancak bugün işe ve internete döndüm.

Şimdi öncelikle söz verdiğim gibi Öykücü nün sorularını yanıtlayayım, "perde ile boğuşuyom böhüü, sıkıcıyım bi de laan" mealli son yazımın soru işaretlerini gidereyim. :))

Şimdii, tül nedir, korunuyor musun saklanıyor musun demiş, cevap veriyorum ikisi de.. Bazen görünmez olmayı çok istiyorum, çok ama, o dönemlerde kendimi saklıyorum hem de korumuş oluyorum ama asıl beni rahatsız eden, böyle olmadığım zamanlarda da görünmez engellerin beni tutması. Tam bilemiyorum hissediyorum bunu sadece. Bir de "senin sorunun ne dostum haa? " mealli bir soru sormuş Öykücü, şimdi sorunum elle tutulur bir sorunum olmadan kendime eziyet etmem aslında. Böyle bir terslik var, görünürde herşey tamam ama ben eksiğim, eksiğim diye yırtınarak sebep arıyorum bulamadıkça kendime sarıyorum. Kendimi de kah "afacan ne diyorsun sen" tarzında inceliyorum kah da kurbağaları kesip içine bakmak ya da bir çocuğun oyuncağının işleyişini anlamak için oyuncağı tarümar etmesi tarzında inceliyorum. Kanırtıyorum bi nevi.. Bir de sanırım Oblomov' luğum canımı sıkıyor ama o uzun iş, sıkılırım anlatmaya..(Bu da Oblomov tarzı bir izah :))

Neyse şimdi iyiyim, kafam takılı değil birşeylere. Aksine yolculuğumu, köyümü, yeğenimi anlatma isteği ilen doluyum. (Kaçırmayın bu modumu, tadından yinmez :))

Notlar halinde anlatayım, yaşasın notlar..

- Köyümü çok seviyorum her ne kadar kendisi Oblomov Talisman'ın tohumlarının atıldığı yer de olsa, süperdir, benimdir. Çocukluğumla ilgili yıllardır aynı kalan bir sürü ayrıntıyı bağrında sakladığından insanda bir devamlılık hissi oluşturur.

- İnsanlar siz görmeyince çabuk mu yaşlanıyor? Çocuklar eşşek kadar olmak için sizin arkanızı dönmenizi mi bekliyorlar?

- Yeğenimle beraber köyde benim en sevdiğim yerleri gezdik, yani derede kurbağalara taş attık, eski çeşmenin oraya gittik, (kuşlar atrafına çok pislediği için yeğenim çeşmeyi direk "kuş tuvaleti" olarak nitelendirdi. kendisi 5,5 yaşında bir yakışıklıdır bu arada) yıldırım düşen ağaca gittik ve tepeye tırmandık, dikenlerin arasından geçerek. Onun deyimiyle "maaaceradan maceraya koştuk.." Aynen böyle söyledi, şehir bebeği :))

- Tatilden dönüşte amcamla döndük, daha önce hasta olduğunu yazmıştım, şimdi onunla İstanbul' da doktora gideceğiz. Çok korktum, bir hastadan mesul olmak beni pek streslendirdi, uçakta bayılacaktım gerginlikten ama şimdi geçti. Bir de amcam gayet iyi aslında neden kafayı yedim bilemiyorum.

- Yeğenim köyün delisinden bahsedip duruyordu ben buna "deli den korktun mu sen" dedim, bu yüzüme çok gücenmiş bir halde baktı, "Onun adı Yaşar" dedi kızgın kızgın. Yerin dibine girdim, ben korktun mu diyorum bu bana "His name is Robert Paulsen" muhabbeti yapıyor, pek mahçup oldum :) (Fight Club) Sanırım adam olacak miniğim..

- Platonik aşkım izinden döndü, ben "sevmiyorum uleyn" gazları ile kendimden geçtiğimden hemen koşup ona bana verdiği cd yi hiç sevmediğimi anlattım. Yüreğim serinledi. (Evet, çocuğum, evet lise de değil, ortaokul :)) Bir de üstüme bir deli rahatlığı geldi ve makineli tüfek gibi konuştum. Sanırım benim deli olduğumu düşünüyor. Çok umrumda sankiii :) (İlkokul muyum yoksa ne :))

Benden bu kadar daha yazacak zibilyon şey var ama iki günde işler birikmiş.. ^+&%&%&!''




7 comments:

Lilium Bosniacum said...

hoşgeldiiiiiiin pek ıssızdı buralar :) boşveeer platoniği istediğini düşünsün! :)

Anonymous said...

selam talisman,
hoşgeldin hakkaten, ayrıca platonik için fatih ürek yaza damgasını vuracak şarkısını söylüyor bak: hade hade hade.....

sevgiler

habbele

Öykücü said...

İşinden, hayatından ,kendinden mutlusun ama biraz yalnızsın sanki.

Aşk lazım aşk aşk...:))

Ama platonik değil.Senin sevmen yetmemeli seni de seven biri olmalı, sevdiğini bilmeli, sen de sevildiğini bilmelisin.Hem sevgilin hem arkadaşın olmalı.Seni anlamalı, esprilerine gülebilmeli, sırlarını saklamalı, güvenilir olmalı.

O zaman tüle falan gerek kalmaz bence Tal.

limonagaci said...

taliscigim hosgeldinnnnn
bende öykücüye katılıyorum mutabıkız :)

Girls On Blog said...

Öykücüye bende katılıyorum Talisman.Ama git de şuradan temin et denebilecek bişi değil bu ne yazık ki:)

Öykücü said...

Git de temin et diyemeyiz elbette yine de beyaz atlı prensi beklerken yapabileceklerimiz var:

1.Sosyal faaliyetlere katıl mesela.Evde sinema günleri, sergiler, tiyatrolar,folklor kursları, yabancı dil kursları,okulun mezunlar derneği toplantıları ilk anda aklıma gelenler.Genişletilebilir.

2.Kendine güvenini arttır.Beğenmediğin şeyleri değiştir.Saç rengi,boyu,kıyafet stili gibi.Rahat ve güzel hisset kendini.

3.Yargılamaktan, vah vahlanmaktan uzak dur.Çözüm odaklı yaşa.Herşeyi değiştirebiliriz.Allah sağlık versin yeter ki.

Bunların sonucunda hayatının aşkıyla tanışamasan bile mutlu olacağın kesin.

:) Benim aklıma gelen bunlar.Kendimi Güzin Abla gibi hissettim :)

Talisman said...

Eheheheh kızlar çok hoşsunuz var ya..:) Öncelikle teşekkür ederim..
Amaa sanırım teşhis tam doğru değil :) Ne gıcığım di mi?Yani tabii ki aşk isterim, "ihtiyacım değil, işim olmaz hahaha" çiğliklerine filan girmiycem. Olsa süper olur ama bence orda bitmez iş. Hala bir iki can alıcı falso kalır, nedir derseniz hedonistlik mesela, sefa pezevenkliği, projeleri erteleme, atalet yanim.. Bir de Oblomov'luk dediğim, tembellik, kılını kıpırdatmak istememe filan.. Bir "ne bu dünya böyle, ben uymam bana bu bana uysun" hali, bi "amaaan ..me kadar" halleri filan.. Ahahaha saçma saçma yazıyorum.:)
Öpüyorum çok, Öykücü yine de öğütlerini dinleyim, di mi ? :)
Bu arada Girls on blog, yav nedir bu sır bak merak ettik, Öykücü de ben de.. Hişş hadi söylee, fısılda hadiii.. :)
Lilium, boşverdim valla.. :) Sağol..
Limonum ve Habbele, sizi de öpüyorum ;)